Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Ege Denizi’nde Türkiye’nin Hukuki Durumu Üzerine Bazı Düşünceler

Abdulvahit GÖLBAŞI

Abdulvahit GÖLBAŞI

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Sınır kelimesi günlük hayatta kullanıldığı anlamı itibariyle ”Bir şeyin nicelik bakımından inebileceği veya çıkabileceği en alt ve en üst yer, limit” (TDK, 2011) şeklinde tanımlanmaktadır. Uluslararası hukuk kurallarında ise sınır kelimesinin ”İki komşu devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi, hudut” (TDK, 2011) anlamının kullanıldığı söylenebilir. Dünya üzerinde her nesnenin, eşyanın bir sınırı olduğu gibi devletlerin de sınırları vardır. Bu sınırların belirlenmesi ve korunması devletler için her zaman öncelikli konular olmuştur

Belirli bir alanda devlet organizasyonun varlığından bahsedebilmek için bazı şartların varlığı olmazsa olmaz şarttır. Bu şartlar en temel haliyle; egemenlik, insan topluluğu ve ülke olarak sıralanabilir. Bu unsurlara ek olarak başka unsurlar da aranabilir ancak bu üç unsurdan bir tanesi yoksa bir devletin varlığından bahsedebilmek mümkün değildir. Devletin varlığının bağlı olduğu ülke şartı ilan edilen sınırların içinde kalan yeryüzü parçasıdır. Bu yeryüzü parçası boş haliyle bir anlam ifade etmeyip ancak üzerinde insan hayatının var olmasıyla anlam kazanır. Ülke kavramı deniz ülkesi, kara ülkesi ve hava ülkesi olarak farklı açılardan incelenebilir. Devlet üzerinde insan topluluğu bulunan ülkesinin sınırları içerisinde egemenlik unsurunun sonucu olarak bütün kişi ve şeylerle alakalı tek başına hak ve yetki sahibidir (Ertuğrul, 2017: 42).

Uluslararası hukuk düzleminde bütün devletler eşit statüde kabul edildiği için hangi alanda olduğu fark etmeksizin bir devletin başka bir devletin sınırları içindeki olaylara, istisnalar hariç, doğrudan veya dolaylı bir müdahalede bulunması mümkün değildir

Temel Kavramlar

Bu yazıda incelenecek konuyla illiyet bağı olması nedeniyle deniz hukuku alanında bazı temel kavramların açıklanmasında fayda bulunmaktadır. Bu kavramlar deniz yetki alanları başlığı altında incelenmektedir. İlgili deniz yetki alanları ‘karasuları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge’ şeklinde sınıflandırılarak incelenmektedir.

Karasuları sahildar devletin kara ülkesinin bitiminden itibaren açık denize doğru, bütün sahil boyunca devam eden deniz bölgesidir. 1982 BMDHS’nin 3.maddesine göre bu bölge en fazla 12 deniz mili genişliğinde olabilir. Karasularına dahil olan içerisinde her türlü egemenlik sahildar devlete aittir. Türkiye karasularının sınırını Ege Denizi’nde 6 deniz mili, Akdeniz ve Karadeniz’de ise 12 deniz mili olarak ilan etmiştir (Kütükçü & Kaya, 2016: 83).

Münhasır ekonomik bölge (MEB) kıyı devletinin karasularının esas hattından başlayarak azami genişliği 200 deniz mili olan deniz bölgesi olarak tanımlanmıştır. Kıyı devleti bu bölge içerisinde tam egemenlik sahibi değildir, yalnızca toprak altında, su altında ve deniz yatağında bazı ekonomik haklara sahiptir (Kütükçü & Kaya, 2016: 85).

Kıta sahanlığı bölgesi devletin karasularının dışında kalan ancak kıyıya bitişik durumda olan denizin tabanında ve deniz altında olan bölgeyi ifade eden deniz bölgesidir. Kıyı devleti bu bölge içerisinde egemen değil ancak cansız varlıkların araştırılması ve işletilmesi konusunda münhasır ekonomik hak sahibi olarak değerlendirilebilir. Kıta sahanlığı bölgesinin sınırı azami sınırı 200 deniz mili olmakla birlikte istisnai durumlarda bu sınır 350 deniz miline kadar artabilir. Kıyı devletinin kıta sahanlığına dahil olan bölge üzerinde kullanabilmesi için ilan yahut bildirim zorunluluğu artı olmayan bazı egemen hakları mevcuttur (Kütükçü & Kaya, 2016: 84).

Bu yetki alanları ve ek olarak bu yazıda tanımlanmamış diğer yetki alanlarının özelikleri, belirlenme prensipleri ve devletlerin bu alanlar üzerindeki yetkileri konusu çok daha detaylı konular olmakla birlikte başkaca bir yazı ile incelenmesine fayda olduğu düşünülmektedir.

İlgili Uluslararası Hukuk Mevzuatı

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) 1973 ile 1982 yılları arasında düzenlenen Üçüncü Deniz Hukuku Konferansı sonunda üye devletlerce imza altına alınmıştır. Deniz hukuku alanında temel metinlerden bir tanesi olarak kabul edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin imzalamamış ve onaylamamıştır, taraf devletlerinden bir tanesi değildir. BMDHS ile birlikte yürürlükteki örf ve adet kurallarının bazıları yazılı hale getirilmiştir. ‘’ BMDHS, sadece deniz hukukunu kodifiye etmekle kalmamış, aynı zamanda münhasır ekonomik bölge, uluslararası deniz yatağı ve insanlığın ortak mirası gibi yeni birçok kavram ve ilkelerle bu alanı zenginleştirmiştir ‘’(Demir, 2020: 30).

Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar BMDHS’ yi imzalamamış ve onaylamamış olsa dahi BMDHS’ deki deniz yetki alanlarının belirlenmesiyle ilgili hükümler başta olmak üzere birçok maddenin kaynağı örf ve adet kurallarının oluşturması nedeniyle uygulamasının önünde bir engel bulunmamaktadır. Önemi itibariyle deniz hukukunun anayasası olarak değerlendirilebilecek böylesine önemli bir belge olmadan birçok konuda düzenleme yapmak veya sorunlara çözüm bulmak da mümkün görünmemektedir.

Türkiye’nin BMDHS’ne taraf olmamasının temel sebepleri, Ege Denizi’nde Yunanistan ile arasında mevcut  karasularının genişliği ve kıta sahanlığı sorunlarının çözümlenmemiş olması ile uyuşmazlıkların zorunlu yöntemlerle çözümlenmesine ilişkin hükümlerdir. Bununla birlikte, bu Sözleşme’de tanımlanan iç sular, karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge kavramlarının içerikleri, büyük ölçüde Türk hukuku açısından da kabul edilebilirdir. Söz konusu kavramlar, birer örf ve adet hukuku kuralı olarak doğmuşlar ve BMDHS ile yazılı hâle getirilmişlerdir(Demir,  2020: 31).

Türkiye sözleşmeye baştan itibaren taraf olmadığı için kendisiyle alakalı mevcut ve gelecekte oluşacak durumlarda sözleşme hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla ısrarlı itirazcı konumda bulunmaktadır.

Türkiye’nin İç Hukuk Mevzuatı

Türkiye’de deniz yetki alanlarıyla alakalı iç hukukta var olan düzenleme 2674 sayılı Karasuları Kanunu’dur. Bu kanun 8 maddelik bir kanundur. Kanunda başta münhasır ekonomik bölge olmak üzere karasuları hariç diğer deniz yetki alanlarıyla alakalı hiçbir düzenleme ve/veya hüküm bulunmaması nedeniyle temel ve çerçeve bir metin işlevi gösterememektedir. Bu durumun sonucu olarak Türkiye deniz yetki alanlarıyla alakalı bir düzenleme yaparken, direkt olarak kendi kanunlarına göre değil uluslararası örf ve adet kurallarına göre işlem yapmak zorunda kalmaktadır.

Türkiye’nin Görüş ve İddiaları

Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar incelediğinde özellikle karasuları ve kıta sahanlığı kavramları ve bu kavramlar üzerindeki itilafların ön plana çıktığı görülmektedir. Türkiye bu konudaki temel sorun olarak gördüğü durumları ve dahi çözüm önerilerini 2018 yılında Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla uluslararası kamuoyuna resmi olarak açıklamıştır. Söz konusu bu açıklamada 5 temel sorunun varlığından bahsedilmektedir. Aşağıda bu sorunlar numaralandırılarak izah edilmeye çalışılacaktır. Şöyle ki:

  1. İlk ve öncelikli olarak göze çarpan sorun Türkiye ve Yunanistan arasında kıta sahanlığı ve karasuları ile bu alanların sınırlandırılması konusunda bir anlaşma yapılmamış olmasıdır. Özellikle Yunanistan’ın tek taraflı olarak karasuları sınırını 12 deniz miline çıkarması bölgedeki dengeyi Türkiye aleyhine orantısız şekilde değiştireceği için doğal olarak kabul görmemektedir. Bu alandaki tartışmanın odak noktası Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığının ifade ettiği şekilde ‘’Ege Denizi kıta sahanlığının Türkiye ve Yunanistan arasında, iki kıyı devletinin 6 deniz mili olan karasularının ötesindeki alanların da sınırlandırılmasıdır”. (TCDB, 2018)
  2. ‘’Ege sorunlarının bir diğeri 1923 Lozan Antlaşması, 1947 Paris Antlaşması ve konuya ilişkin diğer uluslararası belgeler çerçevesinde Doğu Ege Adaları’nın silahsızlandırılmış statüsüdür.’’ Dışişleri bakanlığına göre Yunanistan anlaşmalarla silahlandırılması yasaklanmış olan adaları farklı zamanlarda silahlandırarak söz konusu anlaşmaları ihlal etmektedir. (TCDB, 2018)
  3. Bazı alanların yasal statüsüyle alakalı bir diğer sorun ise Ege denizindeki bazı ada ve adacıkların uluslararası anlaşmalarla Yunanistan’a bırakılmış olmasıdır. Esasında Türkiye’nin de söz konusu adaların bir kısmıyla alakalı Yunanistan’a aidiyeti konusunda bir itirazı bulunmamakla birlikte Yunanistan’ın Ege Denizindeki bütün adalar üzerinde hak iddia etmesi üzerine Türkiye yapılan anlaşmalar kapsamında olmayan ada ve adacıkların olduğunu, bu adaların şu anda sahipsiz olduğunu iddia etmektedir. Bu niteliğe haiz ‘’sahipsiz’ olarak adlandırılan ada ve adacıkların bir kısmı Türkiye’nin Ege Denizindeki sahillerine çok yakın konumda olmakla birlikte, sahilden görüş mesafesinde olanları da mevcuttur. Aslında tartışma ve itiraza konu olan adaların yasal statüsü ve kimin egemenliğine dâhil olduğu hususundaki anlaşmazlık ilk madde de bahsedilen karasuları, kıta sahanlığı ve iki ülkenin deniz sınırlarının belirlenmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak görünmektedir. (TCDB, 2018)
  4. Ege sorunlarının dördüncüsü, Yunanistan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak ulusal hava sahasının 10 deniz mili genişliğinde olduğunu iddia etmesi ve Uçuş Bilgi Bölgesi (FIR) sorumluluğunu istismar etmesidir. (TCDB, 2018)
  5. Sorun olarak nitelendirilebilecek son durum ise Arama Kurtarma (SAR) Faaliyetleriyle ilgilidir. Türkiye kendi arama kurtarma sahasını (Search and Rescue Region–SRR) deklare etmiş, ilgili IMO Küresel SAR Planına kaydettirmiştir. Türkiye kendi bölgesinde, insan hayatını kurtarmaya yönelik arama ve kurtarma faaliyetlerini etkin biçimde sürdürmektedir. Hamburg Sözleşmesi’ne göre, ilgili taraflar arasında anlaşma yoluyla arama ve kurtarma sahaları belirlenemediği takdirde taraflar, böyle bir anlaşma yapılana kadar arama ve kurtarma hizmetlerinin kapsamlı koordinasyonu için çaba sarf edeceklerdir. Türkiye’nin bu hedefe yönelik müteaddit çağrılarına rağmen Ege’de böyle bir koordinasyon kurulamamıştır. (TCDB, 2018)

Yunanistan’ın Görüş ve İddiaları

Yunanistan tarafı Türkiye Cumhuriyeti’nin sorun olarak belirttiği bu durumlardan sadece kıta sahanlığının belirlenmesi konusunda bir sıkıntı olduğu kabul etmektedir. Bu sorununun çözüm mercii olarak da Uluslararası Adalet Divanı’nı adres göstermektedir. Diğer sorun iddialarını ve çözüm önerilerini ise tamamen reddederek kendi iddialarının geçerliliği konusunda ısrar etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı yaptığı resmi açıklamada Yunanistan’ın tek sorun-tek çözüm- politikasının sadece sorunlardan bir tanesi olduğu diğerlerinin göz ardı edilmesinin kabul edilemeyeceği, ayrıca tek bir sorun üzerinden çözüm yolunun varlığından söz edilmesinin mevcut diğer sorunların barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulamaması durumunu ortaya çıkarması nedeniyle geçerli bir seçenek olmadığını ve dahi kabul edilmesinin mümkün olmadığını beyan etmiştir.

Türkiye’nin tezlerine karşılık olarak Yunanistan konuyla alakalı 3 temel teze sahiptir. Aşağıda bu sorunlar numaralandırılarak izah edilmeye çalışılacaktır. Şöyle ki:

  1. Yunanistan’ın ilk tezi karasularının sınırıyla alakalıdır. Bu teze göre karasularının 12 deniz miline kadar artırılabileceği kuralı 1982 BMDHS’nin 3.maddesi ile uluslararası örf niteliği kazanmış, norm niteliğinde bir kural olmuştur. Yunanistan da karasularının sınırını 12 mile çıkartan artışı bu kurala dayanarak yapabileceğinin iddia etmektedir. (Yücel, 2010: 91)
  2. Yunanistan’ın ikinci tezi karasularının sınırının belirlenmesiyle alakalıdır. Yunanistan bu konunun sadece kıyı devletlerinin kendilerini ilgilendiren, iç hukukta yapılan düzenlemelere göre belirlenen ve devletlerin egemenlik yetkileri kapsamında kalan bir konu olduğunu öne sürmektedir. (Yücel, 2010: 92)
  3. Yunanistan’ın üçüncü tezi adaların karasularına olan etkisiyle alakalıdır. Yunanistan kendisine ait adaların, anakarasıyla siyasi ve ülkesel bir bütünlük içinde olduğunu, adaların kendilerine ait karasuları olduğunu, bu karasularının sınırını belirleme yetkisinin ise bağlı olduğu devletin egemenlik yetkisi kapsamında olduğu görüşünü savunmaktadır. Bu durumun sonucu olarak da Yunan adalarının karasuları genişliğinin de anakarada olduğu gibi 12 deniz mili olduğunu iddia etmektedir. (Yücel, 2010: 92)

Sonuç ve Değerlendirme

Yukarıda izahına çalışılan sebepler muvacehesinde Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan ile arasındaki bahse konu anlaşmazlıklar hususunda çözüm odaklı yaklaşımla hareket etmektedir. Yunanistan ise bahse konu anlaşmazlıklar hususunda (egemenlik alanlarını mümkün olduğunca genişletmek adına) bir uzlaşmadan daha çok kendi tezlerinin kabulü yönünde ve uzlaşmaz bir tavır sergilemektedir. Konuyla alakalı savunmalarında odak noktasının hakkaniyetli bir çözümden daha çok Ege Denizi’ndeki hâkimiyetini artırmak olduğu görülmektedir. Sorunların Yunanistan’ın tezlerine dayalı çözümü halinde ise Türkiye’nin Ege Denizi’nde neredeyse hareket alanın kalmayacağı, egemenlik haklarının ciddi ölçüde kısıtlanacağı düşünülmektedir.  Bahse konu anlaşmazlıkların çözümü adına Türkiye’nin ilk olarak kendi iç hukukunda deniz alanlarının belirlenmesiyle alakalı çerçeve bir kanun çıkarması ve bu kanuna dayalı olarak Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını ilan etmesinin yerinde olacağı görüşü hâkim görüş olarak dile getirilmektedir. Buna ek olarak sorunların çözüme kavuşturulabilmesinde Yunanistan’ın üzerinde hak iddia ettiği Türkiye’nin ise sahipsiz olduğunu savunduğu ada ve adacıkların yasal statülerinin belirlenmemesi sorunların çözümünün önünde en temel ve kritik bir nokta olarak göze çarpmaktadır. Bu temel sorunun çözülmesinin bahse konu iki ülke arasındaki diğer sorunların çözümü adına katalizör etkisi yapacağı düşünülmektedir.

Kaynakça

  1. Demir, İ. (2020). Türk Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesinin Hukuki Dayanakları Üzerine Bazı Düşünceler.Adalet Dergisi, (65), 27-50.
  2. Ertuğrul, Ü. E. (2017). Birleşmi̇ş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi̇ne Göre Kıyı Devletinin Egemen Hakları . Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 21 (1) , 41-81
  3. Kütükçü, M. A. & Kaya, İ. S. (2016). Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Doğu Akdeniz’deki Petrol ve Doğalgaz Kaynakları ile Türkiye’nin Hukuki Durumu . Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi , 6 (2/1) , 81-96
  4. TCDB (Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı) (2018), Başlıca Ege Denizi Sorunları Açıklaması
  5. TDK (Türk Dil Kurumu) (2011).Genel Açıklamalı Sözlük. Ankara: TDK Yayınları.
  6. Yücel, S. (2010). Ege’de Bitmeyen Sorunun Bir Unsuru Olarak Türk ve Yunan Karasuları ve Ulusal Hava Sahaları. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 6(12).