Soykırım Suçunun Uluslararası Hukuktaki Yeri ve Değerlendirmesi

20. yy. da tanımlanarak cezalandırılması ve önlenmesi öngörülen yeni bir suç tipi olan soykırım suçunun varoluşu insanlık tarihi kadar eskidir. Geçmişten bu yana toplulukların etnik yapıları, milli değerleri veya sahip oldukları ırksal yapıları nedeniyle katliama uğramaları ne yazık ki tarihin olduğu gibi hukukunda acı gerçeklerindendir. Özellikle II. Dünya savaşı öncesi ve sonrası yaşanan yıkımlar, ölümler bu soykırım suçunun uluslararası hukuktaki yerini almasını sağlamıştır. 1948 yılında kabul edilen Soykırım suçunun Cezalandırılması ve Önlenmesine Dair Sözleşmesi’nin en büyük amacı, geçmişteki bu vahşice eylemlerin tekrar etmemesi ve devletlerin bu kapsamda gerekli yükümlülükleri yerine getirmesidir. Neticede çalışmada soykırım kavramının tarihine ve anlamına kısaca değinilerek uluslararası hukuktaki yeri de incelenecektir.

1.Soykırım Suçu Kavramı ve Tanımı

Tarihi insanlığın varoluşu kadar eski olan çeşitli katliamlar, ölümler, yıkımlar devam ederken yerleşik hayata geçilmesiyle ve medeniyetlerin oluşmasıyla bu vahşice eylemler daha da artmıştır. Özellikle uygarlıkların gelişmesiyle ekonomik, ticari, dini ve daha pek çok etnik sebepler bir dolu acıyı, katliamları beraberinde getirmiştir. Tarihi çok eskilere dayanan bu acılar ne yazık ki günümüz toplumunda devam etmektedir. Özellikle batının,  güçsüz ve muhtaç toplumları sömürge altına alması ve bunu o topluma medeniyet getirme olarak adlandırması soykırım gerçeğinin varlığının çok eski zamanlara dayandığını da göstermektedir. Ancak ne yazık ki soykırımın uluslararası hukukta yerini alması ve bir suç olarak kabul edilmesi II. Dünya Savaşı’ndan sonra mümkün olmuştur. II. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından yapılan eylemler, Winston Churchill tarafından “isimsiz bir suç” olarak ifade edilmiştir (OBAİD, 2003, s. 6). Hem soykırım kavramı hem de soykırım suçu, büyük oranda II. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen kıyımların yarattığı dehşetin etkisiyle oluşturulmuştur (DEĞER, 2009).

İlk olarak Raphael Lemkin tarafından kullanılan soykırım kelimesi kabile, ırk anlamına gelen Yunanca “genos” kelimesi ile Latince öldürmek anlamına gelen “cide” kelimesinin birleştirilmesi sonucu “genocide” kelimesi olarak türetilmiştir (EREM, 1948). II. Dünya Savaşı’ nın acılarını bizzat yaşamış olan Polonyalı ve Yahudi kökenli bir ailenin çocuğu olan hukukçu Raphael Lemkin, soykırım kelimesini ilk kez kullanan ve insanlığa karşı suçlardan ayrı bir suç olarak düzenlenmesi için büyük çaba sarf eden bir isimdir (IŞIKTAŞ, 2015). Özellikle 1944 yılında Nazi Rejimi’nin II. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere, Çingenelere, komünistlere, yaşlılara, çocuklara uygulamış olduğu işkenceler, kıyımlar ve daha birçok şiddet eylemleri Lemkin’in bu kavramı geliştirmesinde çok etkili olmuştur (DEĞER, 2009).

Soykırım suçunun şekillenmesi ve oluşturulmasında kavramsal açıdan da olmak üzere, II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında yaşananlar, devletler arası uygulamaların etkisiyle 1945 yılında gerçekleştirilen Nüremberg Uluslararası Askeri Mahkemesi[1] ile 1946 yılında gerçekleştirilen Tokyo Uzak Doğu Uluslararası Askeri Mahkemeleri ışığında soykırım eylemi uluslararası bir suç olarak düzenlenmiştir.  Özellikle Nüremberg Yargılamaları her ne kadar soykırım eyleminin suç olarak düzenlenmesinde çok önemli bir yere sahip olsa da ne yazık ki bu tarihte soykırıma ilişkin milletlerarası bir düzenleme olmadığından, yapılan yargılamada Nüremberg Askeri Mahkemesi, eylemi “İnsanlığa Karşı Suçlar” ve “Savaş Suçları” kapsamında değerlendirmiştir (ÇOBAN, 2008).

Ancak her iki mahkeme de gerek statüleri gerek yaptıkları yargılamalar sonucu hukuka yeni ilkeler katmaları, uluslararası insancıl suçlar ve savaş sorumluluğu anlayışını geliştirmeleri, sürekli bir uluslararası ceza mahkemesi kurulması yönünde irade oluşturmaları bakımından önem taşımaktadırlar (Aksar, 2003).

Uluslararası suçlar, yalnızca suçun meydana geldiği ülkeyi değil diğer ülkeleri de tehdit eden suçlardır. Bu tür suçlar, dolaylı olarak da olsa uluslararası toplum güvenliğini sarsıcı etki doğurmaktadır (OBAİD, 2003). Uluslararası toplumun da baskısı ile gelecekte bu ve benzeri katliamları önlemek amacıyla Raphael Lemkin’in de çabalarıyla soykırım eylemi uluslararası hukukta suç olarak yerini almıştır.

O halde “genocide” kavramından da hareketle soykırım için şöyle bir tanım yapılabilir: Soykırım bir grubun benimsediği siyasi görüşü, bağlı olduğu etnik yapısı, sahip olduğu ırkı veya dini inancı nedeniyle, planlı bir şekilde kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması eylemidir. Bir başka ifadeyle bir topluluğun kültürel açıdan bağlarının kopması ve yaşam alanlarının yok edilmesi hedeflenerek vatanından koparılma işlemidir (DURAN, 2007).

2.Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme 

Birleşmiş Milletler ‘in 96(I) sayılı Kararının ardından, soykırım suçu düzenlemesiyle ilgili atılan en önemli adım, 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca Soykırım Sözleşmesi’ nin kabul edilerek 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmesidir (IŞIKTAŞ, 2015, s. 20). Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’nin[1]  II. Dünya Savaşı’nın hemen akabinde olmasının ve büyük bir çoğunluk tarafından kabul edilmesinin en önemli nedeni; savaş sırasında Yahudilere karşı yapılan ağır saldırıların bundan sonra tekrar etmemesi, gruplara karşı bu tarz eylemlerin son bulması temennisidir. Ancak yine de uluslararası toplum 1950 yılından 1990 yılına kadar 17 farklı soykırım olayına tanık olmuş ve yalnızca iki soykırım olayında bir milyonun üzerinde insan ölmüştür (GRAY, 2001).

Bu sözleşme; soykırım suçunun tanımını açıkça yaparak, ister barış isterse savaş zamanında işlenmiş olsun bunun bir Devletler Hukuku suçu olduğunu belirtmekte ve sözleşen tarafların bu suçu önlemeyi, cezalandırmayı taahhüt ettiklerini açıkça ifade etmektedir (TOSUN, 1954). Bir başka ifadeyle sözleşmenin birinci maddesinden de anlaşılacağı üzere, soykırım suçu savaş veya barış zamanı fark etmeksizin gerçekleştiği taktirde uluslararası ceza hukuku bağlamında devletlere sorumluluk yüklemektedir. Yani ihlal halinde devletin hukuksal kişiliğinden kaynaklanan sorumluluğu doğmaktadır (DEĞER, 2009).

Soykırım Sözleşmesi’nin ikinci maddesinde soykırım suçunun tanımına ve unsurlarına yer verilmiştir. Buna göre;

Bu sözleşme uyarınca, soykırım, milli, etnik, ırki veya dini bir grubu grup olarak tamamen veya kısmen imha etmek kastıyla işlenen aşağıdaki fiillerdir:

  1. a) Grup üyelerinin katli
  2. b) Grubun üyelerine ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verme
  3. c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirme
  4. d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbir alma
  5. e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletme[4]

1948’ den bu yana soykırıma dair bütün hukuki düzenlemelerde aynı tanım benimsenmiş olup, milletlerarası mahkemeler içtihadında bu tanım yorumlanarak sonuçlara varılmıştır (TOLUNER, 2004). Bu tanımdan hareketle soykırım suçunun maddi ve manevi unsurlarına değinmekte fayda vardır. Maddede yer alan “a” bendinden “e” bendine kadar yazan suç fiilleri bahsedilen unsurlardır. Maddede yer alan ve en önemli unsurlardan birini oluşturan gruplar; milli, etnik, ırki veya dini olmak üzere dört tanedir. Sözleşmede sınırlı şekilde sayılan gruplar suçun maddî konusunu, işlenmesi yasak olan eylemler suçun maddî (objektif) unsurunu, bu eylemlerin gerçekleştirilmesinde aranan kast ise manevî unsurunu oluşturmaktadır (NERSESSIAN, 2003, s. 256). Soykırım suçunu diğer suçlardan ayıran özellik bu suçun gruba odaklı olmasından, bireylerin yer aldığı grubun milli, ırki, dini veya etnik özelliği sebebiyle kısmen veya tamamen yok edilmesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir ifade ile, fail açısından

bireyin tek başına taşıdığı özellikler önemini yitirerek bireyin kişiliği yok olmakta ve grup kimliği bireyin taşıdığı kimliğin önüne geçmektedir (BERBERER, 2007, s. 36)

2.a. Suçun Maddi Unsuru

Soykırım suçunda, hedef alınan grubun maddi anlamdaki varlığını ortadan kaldırmaya yönelen ve Sözleşme’nin II. maddesinde beş fıkra ile düzenlenen eylemler, soykırım suçunun maddi unsurunu oluşturmaktadır. Bu eylemler icra yoluyla işlenebileceği gibi bazıları ihmal yoluyla da işlenebilir (DEĞER, 2009, s. 71). Nihayetinde soykırım suçunun oluşması için sözleşmede yasaklanan eylemlerin ikinci maddede yer alan dört gruptan birine yönelmesi gerekmektedir. Bu kapsamda grupların içerisinde özellikle siyasi grupların yer almayışı büyük tartışma konusu olmuştur. Zira tarihte en sık görülen ve en çok sivil ölümüne neden olan mücadelelerin siyasi amaçlar güden gruplar arasında meydana geldiği açıkça görülmektedir. (BERBERER, 2007, s. 37).[5] 

2.b. Suçun Manevi Unsuru

Soykırım suçunun gerçekleşebilmesi için suçun maddi unsurunun manevi unsuru ile beraber gerçekleşmesi zorunludur (DEĞER, 2009, s. 70). Ayrıca soykırım suçunu oluşturan eylemler yalnızca kasten işlenebilir. Suçun manevi unsuru olan kast, eylemi bilerek ve isteyerek gerçekleştirme dediğimiz genel kast değil özel nitelikli bir kasttır. Bu özel kast soykırım suçunu diğer uluslararası suçlardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. Fail, soykırım yapmaya yönelik özel bir kastla hareket etmeli ve soykırım suçuyla ilgili özel bir plan yapmış olmalıdır (ÖZARSLAN, 2014, s. 200). Kısaca ikinci maddenin birinci cümlesinde yer alan “
milli, etnik, ırki veya dini bir grubu grup olarak tamamen veya kısmen imha etmek kastıyla
ifadesi suçun manevi unsuru dediğimiz özel kastını oluşturmaktadır. Soykırım suçunu diğer suçlardan ayıran özel kasıt ve söz konusu özel kastın ispatının zorluğu, suçu, üzerinde en fazla tartışılan kategorilerden biri haline getirmekle birlikte soykırıma ilişkin davaların oldukça ince elenip sık dokunur biçimde ele alınmasına neden olmaktadır (DEĞER, 2009).

[1] Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi, Ekim 1945'te, ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği'nin açtığı davadır. Barışa ve insanlığa karşı suçları yargılamak üzere kurulan Nüremberg Askeri Mahkemesi ile Tokyo Uzak Doğu Uluslararası Askeri Mahkemeleri ‘yasanın öngörmediği suç olmaz’ ve ‘hiç kimse kendi davasında yargıç olamaz’ ilkelerini açıkça ihlal etmiştir (ÇAKMAK).

[2] Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi, Ekim 1945'te, ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği'nin açtığı davadır. Barışa ve insanlığa karşı suçları yargılamak üzere kurulan Nüremberg Askeri Mahkemesi ile Tokyo Uzak Doğu Uluslararası Askeri Mahkemeleri ‘yasanın öngörmediği suç olmaz’ ve ‘hiç kimse kendi davasında yargıç olamaz’ ilkelerini açıkça ihlal etmiştir (ÇAKMAK).

[3] Çalışmanın devamında “Soykırım Sözleşmesi” olarak ifade edilecektir.

[4] TBMM İnsan Hakları Komisyonu, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme

[5] Sözleşme eksikliklerinden biri bu olmakla beraber tartışmalara yol açan farklı eksikliklerin olduğunu düşünen görüşler de mevcuttur. Ancak bu farklı bir çalışmanın konusu olduğundan bu çalışmada “grup” sayısının sınırlılığına dikkat çekmek amacıyla grup sayısı sorununa kısaca değinilmiştir.

Kaynakça/References

  • ÇAKMAK, D. SOYKIRIM SUÇU: SUÇUN GERÇEKLEŞTİĞİ RUANDA ÖRNEĞİ (1994) VE SUÇUN GERÇEKLEŞMEDİĞİ ERMENİ TEHCİRİ (1915).
  • ÇOBAN, E. (2008). Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu ve Suça Zemin Hazır- layan Toplumsal Yapılar: Ruanda Örneği. Uluslararası İlişkiler, 5(17).
  • ÖZARSLAN, B. B. (2014). Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi Açısından Hocalı Katliamı. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 4(1), 187-214.
  • Aksar, Y. (2003). Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Usul Hukuku,. Ankara.
  • BERBERER, H. M. (2007). ÇAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI Yüksek Lisans Tezi. Adana.
  • DEĞER, O. (2009). Soykırım Suçu ve Devletin Sorumluluğu: Uluslararası Adalet Divanı’nın Bosna-Hersek v. Sırbistan-Karadağ Kararı. Uluslararası İlişiler, 6(22), 61-95.
  • DURAN, B. (2007). Soykırım Suçunun Uluslararası Hukukta ve Yeni Türk Ceza Kanununda Düzenlenişi. T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
  • EREM, F. (1948). İnsanlığa Karşı Cürümler. ankara.
  • GRAY, T. (2001). To Keep You is No Gain, To Kill You is No Loss-Securing Justice Through The International Criminal Court. 20(3).
  • IŞIKTAŞ, S. (2015). Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Kırıkkale.
  • NERSESSIAN, D. L. (2003). The Contours of Genocidal Intent:Troubling Jurisprudence from the International Criminal Tribunals. Texas International Law Journal, 35(231).
  • OBAİD, A. İ. (2003). Soykırım Suçu. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Konya.
  • TOLUNER, S. (2004). Soykırım Nedir? Ne Değildir? Konulu Konferansa Katkı. Milletlerarası Hukuk Açısından Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları. içinde İstanbul: Beta.
  • TOSUN, Ö. (1954, Nisan). İnsanlık Aleyhine Suçlar. Adalet Dergisi(4).