GÖÇ VE EKONOMİ POLİTİĞİ

Uluslararası politik ekonomi, 1970’li yıllardan sonra önem kazanan bir uluslar arası ilişkiler alt disiplinidir. Devletleri, örgütleri ve çok uluslu şirketleri; güvenlik, üretim ve ticaret, bilgi ve teknoloji ve finans boyutlarıyla inceler. İnsan akışı olan göç de incelediği konulardandır. Bireylerin zorunlu veya gönüllü olarak, geçici veya kalıcı bir şekilde yeni yurt arayışı sonucunda bulduğu o yere yerleşmesi göçtür. Bu yazıda önce Uluslarlarası politik ekonomi ve kuramları ele alınmıştır. Sonrasında ise göç ve göç ile alakalı terimler tanımlanmıştır. Son kısımda ise bu kuramlar çerçevesinde göç incelenmiştir. Göç ve uluslar arası politik ekonomi arasındaki ilişki, politik ekonomi kuramları çerçevesinde irdelenmiştir. Devletlerin göçmenlere “suçlu” muamelesi yapmaları, onları marjinalleştirmeleri ve toplumun dışına itmeleri devlet ve birey bazında bazı sorunlar doğurmaktadır. Bu sorunların çözümü ise göçü her bireyin en temel insani hakkı olarak görüp, göçmenlerin hayat standartlarını yükseltebilmeleri için onlara olanak sağlamaktır. Bu da bu alanda çalışacak uluslar arası göç örgütlerinin varlığını ve etkinliğini artırmakla mümkün olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Uluslararası Göç, Göç Teorileri, Uluslararası Politik Ekonomi, Ekonomi Politik Kuramları

 

GÖÇ VE EKONOMİ POLİTİĞİ

Giriş

Ekonomiyi politik ilişkiler yoluyla inceleyen Uluslararası Politik Ekonomi (UPE), 1970’lerde uluslararası ilişkiler disiplinine girmiştir. Günümüzde ise önemi giderek artan bir alt bilim haline gelmiştir. Temel özellikleri ise şunlardır:

  • “UPE ekonomik sistem ile politik sistemin bir arada çalıştığı bir bilim dalıdır.
  • UPE sadece teorik olarak ele alınabilecek bir bilim dalı değildir.
  • Küreselleşme ile gelişim süreci hızlanmıştır.
  • Kapsadığı alan ve kullandığı terimlerin çokluğu nedeniyle farklı yaklaşımlarla birlikte anlaşılabilecek kadar geniş bir alanı kapsamaktadır.
  • UPE, özerk bir yapıya sahiptir.
  • UPE’nin ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkması ve gelişmesi,uluslararası örgütlerin kurulmasına neden olmuştur.” (Al, 2015).

Çok boyutlu olan Uluslararası Politik Ekonominin (UPE) dört yapısı; güvenlik, üretim ve ticaret, bilgi ve teknoloji ve de finanstır. UPE’ yi üç ana akım teorileri üzerinden incelemek mümkündür. Bu üç ana akım teorileri ise şunlardır: Realist Teori ya da Merkantilizm, Liberalizm ve Yapısalcılık (Al, 2015).

Bu yazının amacı UPE kapsamında insan akışlarından göçü incelemektir. Göçün siyasal ve ekonomik nedenleri, güvenlik ile ilişkisi, göçün göç veren ve göç alan ülke açısından etkileri incelenecektir. Bu doğrultuda öncelikle UPE teoriler ele alınacaktır. Sonrasında göç ve göç ile alakalı terimler açıklanacaktır. Sonrasında ise UPE yaklaşımları doğrultusunda konuya yaklaşılacaktır.

Liberalizm ve Uluslararası Politik Ekonomi

Liberalizm, merkantilizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Politika ve ekonominin farklı alanlarda bulunduğunu ve bu yüzden piyasalara politik müdahalelerin olmaması gerektiğini savunur. Ülkeler kaynaklarını  en verimli şekilde kullanabilmek için uzmanlaştığı alanlardaki mal ve hizmetleri üretip ihraç etmelidir. Uzmanlaşılmamış alanlarda ise diğer ülkelerden ithal etmelidir. Kısaca iş bölünme dayalı serbest ekonomi piyasasını savunur. Ülkelerin birbirlerine karşı bağımlı olduklarını ekonomide ön plan çıkması gerekenin devletler değil çok uluslu şirketler olduğunu savunurlar (Şen, 2010).

Realist Teori/ Merkantilizm ve Uluslararası Politik Ekonomi

Merkantilizm için en önemli olan şey devletin servetini artırmaktır. Bunun için ihracatın artırılması ve ithalatın azaltılması gerektiği görüşü hakimdir. Ortaya çıktığı 15. Yy dan itibaren ülkeden hammadde çıkışını, merkantilizmi benimseyen ülkeler yasaklamıştır. Önerilen şey işlenmiş ürünlerin satışının artırılmalıdır. 18. Yy. ortalarına kadar devam etmiştir. Bu dönemde uygulanan iktisat politikası milliyetçi iktisat politikasıdır. Merkantilist düşünürlere göre bir ülkenin güçlü olması demek ordusunun güçlü olması, nüfusunun fazla olması ve altın gibi kıymetli madenlerin miktarının fazla olması demektir. Bunun için de ülke içinde ticareti engelleyen kısıtlamalar kaldırılmalı gümrüklere ise sıkı denetimler konulmalıdır görüşü bu düşünürler arasında yaygındır (Aydemir & Güneş, 2006).

Neomerkantilizmin özelliklerini ise aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:

  1. Devlet veya hükümet, özel sektör için müdahale etmelidir.
  2. Devlet, hızlı sermayenin oluşması için gerekli çalışmaları yapar.
  3. Ticari politikalarla beraber genel olarak ekonomi ile ilgili politikaların da üzerinde durması gerekir (Şen, 2010).

Yapısalcı Perspektif

Sınıf temelli doğasını vurgulamak için Marksizm’in temel fikirlerinden yararlanmıştır. Dünyadaki sömürüye, adaletsizliğe, işsizliğe, ve fakirliğe  neden olarak işçi sınıfının ve iş yeri sahiplerinin arasındaki eşitsizliği sunar. Bunun bir de ülke boyutu olan fakir ülkeler ile zengin ülkeler arasındaki eşitsizliğin de bu sorunlara neden olduğu boyutu da vardır.

Marks bu görüşe “sınıf çatışması için işçilerin sömürülmesi, devlet kontrolü, ideolojik manipülasyon” olmak üzere dört tane katkı yapmıştır.

Bundan sonraki bölümde ise bu anlatılan kavramlar ışığında göç açıklanmaya çalışılacaktır.

Göç

En yalın şekliyle göçü şu şekilde ifade edebiliriz: “bir yerden farklı bir yere, yakında olan bir şehir de olabilir daha uzak olan bir bölgede olabilir bambaşka bir ülke de olabilir, gitmektir (Balaam & Dillman, 2020).

Göçün nedenlerine baktığımız zaman ise zorunlu ve gönüllü göçler olarak iki kategoriye ayırabiliriz. Savaş(Suriye Savaşı gibi), doğal afetler(kuraklık, sel, yanardağ patlamaları vs.), sürgün gibi nedenlerle insanlar yerlerinden göç etmek zorunda bırakılabilmektedir. Bu tür göçlere zorunlu göçler denmektedir. Gönüllü göçlerde ise kişiler daha iyi ekonomik ve sosyal yaşam standartlarına sahip olabilmek veya daha iyi eğitim olanaklarına sahip olabilmek için kendi iradeleriyle göç etmeleridir (Yılmaz,  2014).

İç Göç

Bilinmesi gereken terimlerden bir diğeri iç göçtür. O ise şu şekilde ifade edilebilir: daha az gelişmiş kırsal, köy, kasaba gibi kesimlerden, daha çok gelişmiş şehir merkezlerine taşınmaktır.  Bu aynı il içinde de olabilir ülkenin daha az gelişmiş bölgesinden daha çok gelişmiş bölgesine göç de olabilir (Balaam & Dillman, 2020). Bu madde için Türkiye’yi incelersek kısa bir şekilde, Türkiye’de 1950 yılında nüfusun %25’i il merkezlerinde yaşarken, 2012 yılına gelindiğinde bu sayı  %77’lere kadar artmıştır. Bu sayı bize Türkiye’de göç dalgalarının kırsal alanlardan şehir merkezlerine doğru olduğunu gösterir. Göçlerin yönüne baktığımız zaman ise göçün doğudan batıya doğru olduğu görülmektedir. En çok göç veren 5 ilimiz sırasıyla Ağrı, Muş, Yozgat, Kars ve Siirt’tir. En çok göç alan 5 il ise İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa’dır  (Şen,  2014).

Ulus-Ötesi Göç

Yaşanan göçler daha önceden de belirtildiği gibi sadece bir devletin sınırları içerisinde gerçekleşmiyor. Bireylerin diğer ülkelerdeki iş imkanlarını değerlendirmek için veya başka herhangi bir sebepten dolayı bulunduğu ülke sınırlarını geride bırakıp diğer ülkeye yerleşmesi ise ulus-ötesi göç şeklinde ifade edilmektedir. Göç eden kişiler arasında yüksek tahsil görmüş insanlar olmakla birlikte daha az uzmanlık gerektiren işlerde çalışabilecek kişilerde olmaktadır (Balaam & Dillman, 2020).

Döngüsel Göç

Döngüsel göçten kastedilen, bireylerin belli zaman dilimleri için örneğin mevsimlik işçi olarak göç edip, işin bitmesi halinde ülkelerine dönüşüdür. Buna en güzel örneklerden biri de erkek işçilerin ABD ile Meksika sınırında iş bulmak amacıyla yaptıkları göçlerdir ( Massey, 2016).

Zincirleme Göç

Hali hazırda göç etmiş kişiler aile bireylerinin ve arkadaşlarının da göç etmesini kolaylaştırır. Zaman zaman kendisini o bölgede yaşayan çoğu kişinin ya da hepsinin aynı yere göç etmesiyle de gösterir. Tüm bu sürece zincirleme göç denir (Bratram vd., 2017).

Misafir İşçi

Bir ülkenin işçi ihtiyacından dolayı diğer devletlerden işçi talep etmesidir. Buna örnek olarak yakın zamanda gerçekleşen Avrupa Birliğinin II. Dünya Savaşından sonra, savaşın açtığı yıkımları onarabilmek için 1945-1970 yılları arasında diğer devletlerden talep ettiği işçilerdir. 1970 yılı sonrasında yeni düzenlemeler getirerek bunu sınırlandırmıştır. Ama hali hazırda gelmiş olan işçilerin geride bıraktığı ailelerini getirmesinden dolayı Avrupa Birliğinin getirdiği sınırlamalar etkili olamamıştır (Aykaç & Yertüm, 2016).

Beyin Göçü

Eğitimli ve vasıflı insanların, bulundukları ülkede eğitimlerine uygun iş bulamamaları, AR-GE çalışmalarının yetersiz olması, düşük hayat standartlarından dolayı oluşan siyasal ve ekonomik istikrarsızlıklardan kaçınmak gibi nedenlerden dolayı o bireylerin daha gelişmiş ülkelere göç etmesi ve geri dönmemesine beyin göçü denmektedir (Bakırtaş & Kandemir, 2010).

İşçi Havaleleri

İşçi havalelerinden çoğu zaman kastedilen işçi döviz havaleleridir. İşçilerin göçmen oldukları ülkeden aile bireylerinin olduğu ülkeye yaptıkları havalelerdir. Bunun çoğu zaman oradaki bireylerin ekonomik anlamda refahını artırmaya yönelik olduğu söylenebilir. Bunun bir diğer yönü ise sosyal havalelerdir. Sosyal havaleler yani fikir yatırımları bireyin hangi kültürden geldiğine bağlı olarak değişmektedir. Örneğin, Ukraynalı göçmenler politik yönü ağır basan fikirleri havale ederken, Hintli bireyler daha çok ekonomik olarak bir getirisi olacak olan teknik ve girişimcilik yönü ağır basan deneyimlerini havale ederler (Zhanaltay, 2018). Bu tür havalelerin göç veren ülke ve göç alan ülke için artı ve eksileri bulunmaktadır. Göç veren ülke için ihracatı ve uzun dönemde diğer devletlerle olan rekabet gücünü azalttığı söylenebilir. Bu durum için “Hollanda Hastalığı” ifadesi kullanılmaktadır. Gelen döviz sadece hane halkının refahını artırmaktadır. Ülkelerin gelen dövizi yatırımlara dönüştürmesi gerekir ki rekabet gücü artsın (Yıldırım, 2020).

Geçiş ülkeleri

Yasadışı göçmenler tarafından asıl ulaşmak istedikleri ülke ile bulundukları ülke arasında kalan ülkeleri kapsar. Bunun en iyi örneklerinden biri de Türkiye’dir. Ortadoğu’da yaşanan savaşlar, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklardan dolayı oradaki bireyler daha gelişmiş ülkelere göç etmek için Türkiye’yi bir transit ülke yani geçiş ülkesi olarak kullanmaktadırlar  (Atım, 2016).

Vatandaşlık

Bulunduğu ülkenin vatandaşı olmayan göçmen ve mülteciler için bir ülkenin vatandaşı olmak o ülkede kalıcı hale gelmektir. Oradaki siyasal hayata, kamu hayatına ve iş hayatına aktif olarak katılabilmektir (Yıldız,  2017).

Göçmen Devletleri

Oraya göç eden bireylere kalıcı yerleşme hakkı tanıyan devletlere göçmen devletler denir. Bunun ilk akla gelen örnekleri ABD ve Avustralya’dır. ABD’de doğan her birey vatandaşlık için başvurabilir. Ama Almanya, Japonya, Suudi Arabistan gibi ülkelerde doğan bireylerin bu hakkı bulunmamaktadır. Vatandaşlık almak daha zordur  (Balaam & Dillman, 2020).

Mülteci

1951 Cenevre sözleşmesine göre mülteci kavramı;  vatandaşı olduğu ülke dışında herhangi bir ülkede bulunan, milliyeti, inancı, ait olduğu toplumsal gruptan dolayı yada politik görüşünden dolayı zulüm görmekten geçerli sebeplerden dolayı korkan ve vatandaşı olduğu ülkenin korumasından faydalanamayan yada faydalanmak istemeyen veya zarar görme ihtimalinden dolayı oraya dönmek istemeyen birey olarak açıklanmaktadır (BMMYK,1998, s.68; akt. Kara; Korkut, 2010).

İltica

Herhangi bir din, ırk, bir gruba aidiyet hissettiğinden dolayı zarar göreceğini düşünen ve bu yüzden vatandaşı olduğu ülkeden ayrılmak isteyen kişinin başka bir devlete yaptığı sığınma başvurusunda bulunması ya da sığınmadır (Kınık, 2010).

Asimilasyon

Asimilasyon, bireyin içinde azınlık olarak bulunduğu toplumda kendi kültürel özelliklerini bırakıp içinde bulunduğu toplumun kültürel özelliklerine uyum sağlaması ve o toplumun bireyleri gibi olma arzusudur (Berry, 2001).

Diaspora

Diaspora, Aynı toprak parçasından çoğu zaman zorla dünyanın dört bir yanına göç eden insanların göç ettikleri yerde oluşturdukları gruplara verilen addır. Bunun en açık örnekleri olarak tarih boyunca hep Yahudiler ve Ermeniler gösterilmiştir (Hıdıroğlu, 2011).

Kültürel Vatandaşlık

Bazı ülkelerde devletler vatandaşlığı kültürel aidiyetle ilişkilendirir. Bu tür durumlarda göçmenler marjinalleşir ve dezavantajlı duruma düşer. Çünkü devletler bunları ilişkilendirmekle kalmaz aynı zamanda göçmenler için ayrımcı politikalar uygularlar ( Castles ve Miller, 2008, s. 22; akt. Bulguroğlu; Aykutalp, 2021). Göçmenler ise kültürel çeşitlilikleriyle kabul görmek istemektedirler. Göçmenlerin marjinalleştirildiği suça teşvik edildiği birçok devlet bulunmaktadır. Bunların en başında ise Fransa ile ABD gelmektedir. Fransa’da Kuzey Afrika kökenli Fransız vatandaşları banliyölerde yaşamaya mahkum edilmiş, fakirleştirilmiş ve yalnızlaştırılmışlardır. Aynı şekilde ABD’de ise ilk gelen beyaz ırk, daha sonradan gelen daha koyu ırkı marjinalleştirmiştir (Balaam & Dillman, 2020).

Göçün Ekonomi Politiği

Liberalizm Yaklaşımı Açısından Göç

Olması gereken insanların özgürce dolaşabilmesidir ama olan sermayenin özgürce dolaşmasıdır. Sermaye özgürce kendine yeni kaynaklar bulmakta orayı tükettikten sonra tüketebileceği yeni kaynaklar keşfetmektedir. Serbest dolaşım kulağa ne kadar sevimli gelse de gerçekte olan sadece kapitalist ülkelerin artan sömürüsüdür (Erbaş, 2019).

Bir kısım tutucu liberaller tarafından göçmenler yerel halkın işsizlik problemini artırıyor söylemi dillendirilse de aykırı müdahaleci liberaller bu konuda “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganıyla hareket edip göç olgusunun getirdiği ekonomik sonuçlardan ziyade göçmenlerin hayat standartlarının yükseltilmesi taraftarı olmaktadırlar (Balaam & Dillman, 2020).

Bu konuda Powell (2015), göçe karşı olanların ileri sürdükleri nedenleri üç ayrı grup toplamış ve bunlara cevaplar hazırlamıştır. Bu gruplardan birincisinin öne sürdüğü gerekçe “göçmenlerin ülke ekonomisine yük bindirmesi” dir. Buna kendisi ekonomistlerin bu konuda araştırmalar yaptığını etkinin çok olmasa da pozitif olduğunu kesinlikle negatif olmadığı cevabını vermiştir. Göçe karşı çıkanların ikinci gerekçesi ise “yerlilerin işlerini ellerinden aldıkları”dır. Buna cevabı ise Amerikan toplumunda son 60 yılda göçmenler gelmeye devam ediyor olduğu halde işsizlik oranlarında artış yaşanmamıştır. Göçe karşı çıkanların üçüncü gerekçesi ise yukarda da değindiğimiz bir konu olan “ maaşların düşmesine sebep oldukları”dır. Buna ise şu cevabı vermiştir: Amerikan işçi popülasyonunda yerliler çoğunlukla orta seviyede işlerde çalışmaktadırlar. Göçmenler ise ya çok kötü hiçbir bir bilgi ve tecrübe gerektirmeyen,  yerli Amerikalıların çalışmak istemeyeceği işlerde ya da çok teknik bilgi gerektiren işlerde çalışmaktadırlar. Bu da aslında göçmenlerin yerlilerin iş ücretlerini düşürmediğini göstermektedir  (Göçmenlik Hakkında 3 Efsane | Liberalizm TV, t.y.)

Tüm bunların ışığında liberal ekonomistlerin savunduğu yaklaşım şu ana kadar sadece göç alan ülkelerin ve küresel sermaye şirketlerinin işine yaramıştır. Ama  sorun gittikçe daha da büyümektedir. Uzun süren savaşlardan dolayı kitlesel göç hareketleri yaşanmaktadır. Bunlar da göç alan ülkeler için sorun haline gelmeye başlamıştır. Kontrol edilemeyen bir mülteci akışı yaşanmaktadır. Bunun için ülkeler görülen ve görülmeyen duvarlar örmeye başlamıştır (Erbaş, 2019).

Merkantilist Yaklaşım Açısından Göç

Ekonomiyi, hem ekonominin hem de ülkeyi geliştirmek için kullanılması gerektiğini düşündüğü için göç konusunda da devletin korumacı bir yapıda olması gerektiğini savunan yaklaşım, pragmatist bir yaklaşımdır. Kısa vadede göç herhangi bir kazanç getirmeyeceği için göçe karşı bir tutum içerisindedir. Göç ve göçmene bakış;  çatışma ve istikrarsızlık getireceği yönündedir. Bu yüzden özellikle illegal göç yolları üzerinde olan devletler sınır güvenliklerini artırmakta, mültecileri sınır dışı etmekte, temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamaktadırlar (Babahanoğlu & Bilici, 2018).

Buna en güzel örnek ise Türkiye’dir. Suriye’de çıkan iç savaş sonucunda Suriye’den göçler başladı. Dünya bir mülteci problemiyle karşılaştı. Türkiye’nin buradaki soruna bakışı başta politik nedenlerle kucaklayıcıydı. Bu politikası sonucunda Suriyeli göçmen ve mültecilere kapıları tamamen açtılar. Daha sonraki süreçte ise duvar ördüler yani geçişleri durdurdular kapıları kapattılar. Sonraki süreçte ise geri göndermenin yollarını aradılar (Erbaş, 2019).

Suriye göçünün halka bakan kısmına baktığımız zaman ise yerliler ile göçmenler arasında bir kısım siyasetçiler ve medya eli ile de nefret konuluyor. Halk Suriyelilerin işlerini ellerinden aldığını, market fiyatlarının  onlar yüzünden arttığını düşünüyor, her Türk vatandaşının üniversiteye gitmek için sınava girmesi gerekirken Suriyelilerin sınava girmeden üniversiteye yerleştiğini düşünüyor, Suriyelilerin hükümetten maaş aldığını düşünüyor. Bu yüzden Suriyelilere karşı  metrolarda, sokaklarda düşmanca tavırlar sergileniyor. Aslında yaşanan ise tam bir ayrımcılık. Suriyelilerin çalışma belgesi yok. Çalıştıkları işler en kötü işler. Asgari ücretin yarısı kadar ücret alıyorlar. Çoğu zaman iş yeri sahibi ücretini bile vermiyor. İş bulmakta zorluk çekiyorlar (Suriyeli mülteciler dosyası, 2015). İstedikleri aslında Avrupa’ya geçmek ve orada güzel bir iş bulup hala Suriye’de bulunan ailelerine para gönderebilmek. Türkiye’de yaklaşık 4 milyon Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Tabii ki bunlardan maddi açıdan daha iyi durumda olanlar var. Ama durum genel olarak bu. Suriyeli bireylere evler kiralanmıyor kiralansa bile en kötü yerlere uçuk fiyatlar söyleniyor (Welle (www.dw.com), 2019).

Sonuç olarak merkantilist anlayış ulusalcı, milliyetçiliği ön plana çıkaran bir anlayış olduğu için göçmenler ve mülteciler onun için bir problemdir.

Yapısalcı  Perspektiften Göç

Uygulanan liberal ekonomi politikaları incelendiğinde, liberal ekonominin gerektirdiği serbest ekonomi piyasası yüzünden Kuzeyin zengin ülkeleri gittikçe daha da zenginleşmekte, Güneyin fakir ülkeleri ise daha da fakirleşmektedir. Bu da az gelişmiş ülkelerde bulunan kişilerin sosyal güvencesi olmayan ve düşük ücretli olan işlerde çalışmasına neden olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında bu ülkelerdeki bireyler daha iyi yaşam standartlarına sahip olmak için göç etmek zorunda bırakılmaktadırlar (Güllüpinar, 2012).

Sonuç olarak yapısalcı perspektif göçü artan küresel eşitsizliğin bir sonucu olarak gördüğü için göçmenlerin göç etmekten başka çaresi olmadığını savunan bir yaklaşımdır. Merkantilist yaklaşım gibi karşı çıktığı yönleri de vardır ama karşı çıkmasının nedenleri farklıdır. Serbest ticaret bölgelerinin artırdığı sömürü ve bunun sonucunda fakir ülkelerde artan fakirlik, bu fakirleşme sonucunda insanların göç etmesi, göç eden insanların emeğinin sömürülmesi üzerinde durur (Balaam & Dillman, 2020).

Yapısalcı teorinin Suriye göçü üzerinde ne gibi yorumu olabilir diye baktığımızda, Türkiye’de bulunan kalifiye olmayan Suriyelilerin çalıştırıldığı işlerde emeklerinin sömürüldüğü olabilir. Suriye’de yaşanan savaşın aktörleri olan ABD, Rusya gibi ülkeler yüzünden savaşın bitmediği olabilir.

 

Sonuç

Göçün devletler ve bireyler tarafından güvenlik problemi olarak görülmesi ve buna yönelik hamlelerin geliştirilmesi soğuk savaş döneminden sonra gerçekleşmiştir. Bugün hala bazı ülkeler tarafından göç “suç”, göçmen ise “suçlu” olarak görülmektedir. Uluslar arası örgütlerin göç yönetiminde başarılı olabilmeleri için  uluslar arası göçü “insan hakkı” olarak görmeleri gerekir (Gök, 2016).

Bazı devletlerin özellikle radikal sağ partiler tarafından yönetilen devletlerin tarihsel, sosyal ve kültürel farklılıklarından dolayı göçe ve göçmenlere karşı tutumları daha sert olabilmektedir. Bu devletler göçü ve göçmenleri  ulusal güvenlik sorunu haline getirebilmektedirler. Bu devletlerde sık kullanılan terimlerden bazıları ise şunlardır: “ulusal güvenlik”, “ekonomik güvenlik”, “kültürel güvenlik” ve “iç güvenlik” (Mandacı & Özerim, 2013).

Göçün muhakkak ki birtakım iyi ve kötü sonuçları vardır. Güvenlik açısından bakıldığında ülkelerin bir takım duvarlar örüyor olmaları göçmenleri bir güvenlik tehdidi olarak algıladıklarını gösterir. Göçmenlerin marjinalleştirilmeleri, yalnız bırakılmaları ve tehdit unsuru olarak algılanmaları onları suça teşvik etmektedir. Bu da ülkedeki suçlu sayısını artırır. Ülkenin suçu önlemek ve suçun sebep olduğu yıkımları onarmak için tekrar bir yük altına girmesine neden olur. Finansal açıdan bakıldığında ise göç veren ülkeden giden bireylerin işçi havaleleri yoluyla ülke ekonomisine katkısı büyüktür. Beyin göçü olarak adlandırdığımız göç, bugünlerde gelişmiş devletlerin en çok istediği göç çeşididir. Hatta bunun için Amerika, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin puanlama sistemine dayalı göçmen politikaları mevcuttur  (Immigration, 2017). Puanlamada esas alınan başvuran bireyin yabancı dil seviyesi, eğitim düzeyi ve tecrübeleridir. Bu tür bireyler eğitimli bireylerdir ve ekonomiye katkıları olacaktır. Ayrıca güvenlik açısından da en az sorun yaratacak gruptur.

Tüm bunlardan hareketle bu globalleşme çağında göç engellenemez. Olması gereken bu göçmenlerin haklarını savunacak, şartlarını iyileştirecek uluslar arası örgütlerin kurulmasıdır.

 

KAYNAKÇA

Al, A . (2015). Politika-Ekonomi Kesişmesi: Yeni Bir Bilim Dalı Olarak Uluslararası Politik Ekonomi . İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2 (1) , 143-159 .

Atım, R. (2016). Yasadışı Göç Olayında Transit Ülke Türkiye (Master’s Thesis, Kırıkkale Üniversitesi).

Aykaç, M., & Yertüm, U. (2016). Avrupa birliği göç politikalarının gelişimi: misafir işçi kabulünden sığınmacı akınına. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, (70), 1-29.

Aydemir, C. ve Güneş, H, H. (2006), “Merkantilizm’in Ortaya Çıkışı”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: V, Sayı: 15, ss. 136-158.

Babahanoğlu, V. & Bilici, Z. (2018). Realizm Versus İdealizm: Göç, Bölgesel Barış ve İstikrar Düşmanı mı?. Journal of International Social Research11(61).

Bakırtaş, T., & Kandemir, O. (2010). Gelişmekte olan ülkeler ve beyin göçü: Türkiye örneği. Kastamonu Eğitim Dergisi18(3), 961-974.

Balaam, D. N., & Dillman, B. (2020). Uluslararası Ekonomi Politiğe Giriş (3. b.). (N. Uslu, Çev.) Ankara: Adres Yayınları. s. 100-535.

Berry, J. (2001). A Psychology of Immigration. Journal of Social Issues. 57. 615 – 631.

Bratram, D., Poros, M. V., & Monforte, P. (2017). Göç Meselesinde Temel Kavramlar. Hece Yayınları ve Dergileri. s. 63.

Castles, S. ve Miller, M. J. (2008). Göçler çağı: Modern dünyada uluslararası göç hareketleri. (Çev. B.U. Balve İ. Akbulut). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.

Erbaş, H. (2019). Gidişlerden Kaçışlara Göç ve Göçmenler: Yöntem, Kuram ve Alan Yazıları. Ankara. Phoenix Yayınevi. s. 13-16.

Gök, G.O., (2016), Kimin Güvenliği? Uluslar arası Göç – Güvenlik İlişkisi ve Uluslar arası Örgütlerin Rolü. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, KOSBED, 31: 65-82.

Güllüpinar, F. (2012). Göç Olgusunun Ekonomi-Politiği ve Uluslar arası Göç Kuramları Üzerine Bir Değerlendirme. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi,  4 (53).

Hıdıroğlu, K. (2011). Sosyolojide Diaspora İncelemeleri: Görüşler, Kavramlar ve Teoriler (Master’s Thesis, Uludağ Üniversitesi).

https://www.liberalizm.tv/gocmenlik-hakkinda-3-efsane/ (Erişim Tarihi: 03.06.2021)

https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyede-ya%C5%9Fayan-suriyelilerin-ayr%C4%B1mc%C4%B1l%C4%B1kla-m%C3%BCcadelesi/a-49265942  (Erişim Tarihi: 04.06.2021)

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151007_suriyeliler  (Erişim Tarihi: 04.06.2021)

https://www.canada.ca/en/services/immigration-citizenship.html (Erişim Tarihi: 07.06.2021)

Kınık, K. (2010). Göç, Sürgün ve İltica. Hayat Sağlık Dergisi2(2010), 36-39.

Mandacı, N., ve Özerim, G., (2013), Uluslar arası Göçlerin Bir Güvenlik Konusuna Dönüşümü: Avrupa’da Sağ Partiler ve Göçün Güvenlikleştirilmesi, Uluslar arası İlişkiler Dergisi, 10 (39), 105-130.

Massey, D. S. (2016). Göç kuramlarında kayıp halka. Göç Dergisi (GD), 3(2), 143-165.

Sandıklı, A.  (2008). “Uluslararası Ekonomi Politik”, http://www.bilgesam.org/incele/255/-uluslararası-ekonomi-politik/#.VfeMFxaGVlw, (E.T.: 10.12.2014).

Sığınma ve Mülteci Konularındaki Uluslararası Belgeler ve Hukuki Metinler, (Ankara: BMMYK Türkiye Temsilciği, 1998), s. 68

Şen, A. (2010). Uluslararası Politik Ekonomi (UPE) Nedir?,  Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 12(1-2). s. 403.

Şen, M. (2014). Türkiye’de İç Göçlerin Neden ve Sonuç Kapsamında İncelenmesi. Calisma ve Toplum40(1).

Yıldız, A. (2017). Göç ve Entegrasyon Politikalarında Vatandaşlık. Göç Araştırmaları Dergisi3(1), 36-67.

Yildirim, S. (2020). Uzun Dönemde İşçi Döviz Havalelerinin İhracat Üzerindeki Etkisi: Hollanda Hastalığı Geçerli Mi?. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (56), 207-228.

Yilmaz, A. (2014). Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri ve Etkileri. Electronic Turkish Studies9(2).

Zhanaltay, Z. A New Fronteir in Social Remittance Transfers: Information and Knowledge Transfers- Göçmen İşçi Transferlerinde Yeni Bir Alan: Bilgi ve Tecrübe Aktarımları. Eurasia Outlook 2018, 136-139.