Magna Carta Libertatum (The Great Charter of Liberties) diğer adıyla Hürriyetlerin Büyük Fermanı 15 Haziran 1215 tarihinde zamanının İngiltere Kralı Yurtsuz John tarafından imzalanmıştır. Magna Carta Libertatum, İngiltere Kralı’nın yetkilerinin ilk kez sınırlandırıldığı ve feodal beylere bazı haklar tanıyan bir hukuki belge niteliği taşımaktadır ve bu belgenin imzalanmasıyla birlikte anayasal bir düzenin ve demokrasinin ilk adımlarının atılmış olduğu kabul edilmektedir.
Belgenin imzalanma süreci İngiltere Kralı, Papa ve isyancı baronlar arasında gerçekleşmiştir. Buna ek olarak Magna Carta, Anglo-Amerikan hukukunda bireysel hakların temelini de oluşturmuştur ve yaklaşık sekiz yüz yıldır hukukçular ve parlamenterler bu belgenin ruhunu canlı tutmaktadırlar ve tutmaya da devam edeceklerdir (Irvine 1). Magna Carta’nın Türk hukuku açısından önemi ise Sened-i İttifak açısından ele alındığı zaman kendini göstermektedir. Türk Anayasa hukukunun tarihsel gelişimi açısından çok önemli bir yere sahip olan bu anayasal belge, Türkiye’deki hukuk fakültelerinde de ayrıntılı olarak incelenmektedir. Bu yazımızda Magna Carta Libertatum’un özellikleri ve tarihsel olarak gelişim süreci incelenecek olup bununla birlikte Türk hukukunda tarihsel olarak önemli bir yere sahip olan Sened-i İttifak arasındaki karşılaştırmaya odaklanılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Magna Carta Libertatum, Sened-i İttifak, Bireysel haklar, İngiltere Kral Yurtsuz John, II. Mahmud
Magna Carta Libertatum’un Genel Özellikleri ve Tarihsel Gelişimi
On ikinci yüzyıl İngiltere’sindeki devlet ve kilise arasındaki savaş otorite ile ilgiliydi. Papa Innocent III ve zamanının İngiltere kralı Yurtsuz John arasındaki Canterbury’nin yeni başpiskoposunu kimin atayacağına dair anlaşmazlık her şeyin başlangıcı olmuştu. İngiltere’deki bununla ilgili en yüksek merci, Kral’ın bunu yapabilmesi için onun önünü açmıştı fakat Papa bunu duyduğunda Kral’ın öne sürdüğü adayın seçimini iptal etti ve Papa kendi adayı olan Stephen Langton’ı kutsayarak bu makama atamış oldu. İngiltere Kralı Yurtsuz John ise buna Stephen Langton’ı tacın düşmanı olarak ilan ederek karşılık verdi. Halihazırda Norveç ve Fransa’nın laik krallarını yasaklayan Papa, İngiltere’yi de yasak altına aldı. Bunun akabinde Kral Yurtsuz John 1209 yılında aforoz edildi. Fakat, William Marshal tarafından verilen tavsiyeyle Kral Yurtsuz John, Papa Innocent III ile barış yaptı ve 1213 senesinde papanın dünyevi ve manevi konularda kendisinden daha üst pozisyonda olduğunu kabul eden bir anlaşma imzaladı. Papa bundan böyle Kral’ın feodal efendisiydi ve imzalanan sözleşmede yazan koşullardan birisi de Stephen Langton’ın Canterbury Başpiskoposu olarak İngiltere’ye kabul edilmesiydi. Bunlara rağmen İngiltere halen iç savaşa doğru sürüklenmekteydi. Her iki taraf da Papa’nın desteğini almak için Papa Innocent III’e mektup yazdı. Her iki taraf da eski ortak hukuk (Common Law) geleneklerine başvurdular. Nisan ayının son günlerinde, Kral Yurtsuz John’un büyükelçileri olarak hareket eden William Marshal ve Stephen Langton, isyan eden baronların isteklerini dinledi. Tarihler 9 Mayıs’ı gösterdiğinde ise Kral John, Londra şehrindeki Tapınak Kilisesi’nden Londra halkına, kendi Lord Belediye Başkanlarını seçmeleri için yetki veren bir beyanname yayımladı. Londra 17 Mayıs’ta şehir kapılarını baronlara açtı ve taht tehlike altındaydı. İsyan eden baronlar, Fransa krallığının varisini (bu kişi daha sonraları Kral Louis VIII olacaktı) İngiltere Kralı olmaya davet ettiler ve bunun akabinde büyük bir Fransız ordusu İngiltere’ye ulaşmıştı. Runnymede’de Kral Yurtsuz John tam anlamıyla güçsüz vaziyetteydi (Hill QC 2). Kral’ın 1214 yılında Fransızlara karşı yenilgiye uğraması neticesinde ise baronlar harekete geçmiş ve Kral John’un daha fazla güçlenmesinin önüne geçmek için 1215 yılında Magna Carta’yı imzalatmışlardır. 1215 yılında imzalanan bu anlaşma Runny çayırlığı denilen yerde Papa Innocent III, Kral Yurtsuz John ve isyancı baronlar arasında akdedilmiştir (Carpenter and Prior, 2015).
Magna Carta Libertatum, İngiliz Kralı Yurtsuz John ve daha sonrasındaki krallar için oluşturulmuş bir yazılı hukuki belge niteliğindedir. Magna Carta ile kralın bazı yetkilerinden feragat etmesi sağlanmış, kralın kanunlara uygun davranması ve hukukun kralın istek ve arzularından daha üstün olduğunu kabul etmesi zorunlu kılınmıştır. Magna Carta Libertatum vatandaşların özgürlüklerini tespit etmekten ziyade toplum güçleri arasında bir denge kurmuş olup kralın sahip olduğu sonsuz yetkilere din adamları ve halk adına sınırlama getirmiştir. Magna Carta m.1, m.13, m.39, m.40 halen İngiliz hukukunun içerisinde olan maddelerdir. Magna Carta m.12 ve m.61 ise Magna Carta’nın önemli maddelerinden olup şu anki İngiliz hukukunun içerisinde yer almamaktadır (Salisbury Cathedral).
Magna Carta Libertatum Madde (Clause) 39:
- No free man shall be seized or imprisoned, or stripped of his rights or possessions, or outlawed or exiled, or deprived of his standing in any way, nor will we proceed with force against him, or send others to do so, except by the lawful judgement of his equals or by the law of the land (Salisbury Cathedral).
- Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak veya hapsedilmeyecek veya mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak veya kanun dışı ilan edilmeyecek veya sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.
Bu madde, insanların sadece kanuna göre yargılanabileceğini ve kralın bile kanuna uymak zorunda olduğunu ortaya koymaktadır. Kral John daha önce yasalar ona uygulanmıyormuş gibi davranıyordu. Bu maddeyle ilgili önemli olan bir diğer husus da bir kişinin eşitlerinden oluşan bir grup tarafından (yani kral veya adamları tarafından değil) yargılanması gerektiğini şart koşmaktadır (Salisbury Cathedral). Bu maddede özgür bireylerin mahkeme tarafından hüküm verilmeden ceza almadıkları sürece herhangi bir yasa dışı muameleye maruz bırakılmayacağı ve ayrıca mahkeme tarafından yargılamanın yapıldığı süreç içerisinde tarafsız bir yargılamanın söz konusu olacağı diğer bir ifadeyle, bağımsız bir yargının varlığından söz edilmiştir. Bu 39. madde, günümüz hukukunun temellerini oluşturmuştur. Bu madde ile birlikte, hukukun üstünlüğü sarih bir biçimde ortaya konulmaktadır.
Magna Carta Libertatum Madde (Clause) 40:
- To no one will we sell, to no one deny or delay right or justice (Salisbury Cathedral).
- Kimseye hakkı ya da adaleti satmayacağız, men etmeyeceğiz ya da geciktirmeyeceğiz.
Bu madde, Magna Carta’nın en kısa, en anlamlı ve zamandan münezzeh maddelerinden biridir. Hiç kimsenin haklarından mahrum bırakılmamasını, herkesin hakkının ödenmesini veya hiç kimsenin hakkını bekleyerek mağdur edilmemesini sağlar (Salisbury Cathedral). Bu madde, Kral Yurtsuz John’un çok yozlaşmış olduğu ve halkından sık sık rüşvet talep ettiği gerçeğine bir yanıt niteliğindedir. Adaletin gecikmesi dünyanın birçok yerinde halen büyük bir sorundur. Örnek olarak, masum insanları, mahkemenin onların davasını görene kadar bekletmek bu örnek teşkil etmektedir.
Magna Carta Libertatum, İnsan Hakları açısından da ortaya çıkarıldığı zamana göre yeni düşünceler içermesinin yanında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ortaya çıkarılmasında da büyük rol oynamıştır. Buradaki düşünceler her ne kadar şu anki kabul edilen İnsan Hakları açısından bakıldığında ilkel olarak adlandırılabilirse de genel olarak baktığımızda anlatılan şeyler ile şu anda kabul edilenler arasında benzerlikler görülebilmektedir (Carpenter and Prior. s. 36).
Magna Carta Libertatum ve Sened-i İttifak’ın Karşılaştırılması:
Sened-i İttifak, Osmanlı tarihinde merkez bürokrasisi ile ayanlar arasında II. Mahmud döneminde 7 Ekim 1808 tarihinde imzalanmıştır (Pamir, s. 74). Anayasa biri maddi ve diğeri şekli anlamda olmak üzere iki farklı şekilde tanımlanmaktadır. Maddi anlamda anayasa denildiği zaman devlet organlarının kuruluşu, fonksiyonu ve kişilerin devlete karşı haiz bulundukları temel hak ve özgürlükleri tespit eden, teamüli veyahut yazılı kurallar bütünüdür (Erdoğan, s. 63). Bu anlamda bakıldığı zaman Sened-i İttifak anayasal özelliktedir. Sened-i İttifak’ta devlet organları arasındaki bağlantılarla ayanların ve halkın bazı hakları öngörülmüştür (Karataş, s. 615).
Şekli anlamda anayasa dendiğinde ise normlar hiyerarşisindeki en üst sırada bulunan ve yasalardan ayrı olarak ve daha üstün bir usulle düzenlenebilen ve değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak anlaşılmaktadır (Gözler, s. 14). Şekli anlamda bakıldığında ise Sened-i İttifak’ın anayasa niteliğinde olmadığı anlaşılabilmektedir. Zaten Sened-i İttifak’ta kendisinin kanunlardan üstün olduğuna dair herhangi bir düzenleme bulunmadığı gibi, değiştirilmesi için herhangi bir özel usul de düzenlenmemiştir. Buradan anlaşılabilir ki Sened-i İttifak maddi anlamda anayasa niteliği taşıyorken şekli anlamda ise bir anayasa olmayıp maddi anlamda anayasal nitelikte olan hukuki belge niteliğindedir (Karataş, s. 615). Bu nedenle oldukça büyük bir öneme sahiptir. Bu belgenin giriş maddesinde bu belgenin amacının, sarsılmış olan devlet otoritesinin kuvvetlendirilmesi olduğu düzenlenmiştir (Karataş, s. 614).
Sened-i İttifak o dönemde Rusçuk ayanı olan Alemdar Mustafa Paşa liderliğinde 29 Eylül 1808 tarihinde “meşaveret-i amme” denilen büyük bir toplantıda verilen kararlar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Hangi etkilerle ortaya çıkarılmış olunursa olunsun, bu hukuki belgede kimin imzası bulunursa bulunsun, hükümdarın mührü ile onaylanmıştır (Pamir, s. 74). Bu sebeple bütün Osmanlı halkını bağlayan geçerli bir hukuki tasarruftur. Kısa bir zaman içerisinde uygulanmıyor hale gelmesi, diğer bir ifadeyle, metruk haline gelmiş olması onun geçerli olup olmaması ile ilgili olmayıp onu etkili olup olmadığı ile ilgilidir. Bu hukuki belge geçerli bir hukuk normu olarak yürürlüğe konulmuştur fakat kısa bir zaman sonra etkililiğini kaybetmiştir. Sened-i İttifak ile Osmanlı döneminde ilk olarak bir padişahın ve merkezi otoritenin gücü sınırlandırılmış oluyordu ve bu sözleşmeyle padişahın mutlak vekilinin keyfi fiillerinin önüne geçilmesi ve suçu olmayan ayana merkezce müdahale edilmemesi garanti altına alınmıştır (Karataş, s. 615). Bu belgeyle ayanlar, hükümdarın otoritesini tanıdılar ve onun mutlak vekili olan sadrazamın emirlerine uymayı kabul etmiş oldular. Buna karşılık, hükümdar ve sadrazam ise güvenliğe ve vergilerin ezici nitelikte olmamasına dikkat etmek konusunda taahhüt altına girmiş oldular.
İlk bakışta Magna Carta Libertatum Sened-i İttifak’tan çok farklı bir sözleşmedir. Magna Carta 63 maddelik bir sözleşmedir. Sened-i İttifak kısa ve genel prensipler düzenlerken, Magna Carta çok fazla ayrıntı içeren bir hukuki belgedir. Magna Carta’da düzenlenmiş olan bir ilkenin, farklı konularla ilgili olan maddelerinden her biri birden fazla kez kazuistik olarak adlandırılabilecek bir yaklaşımla ayrı olarak bir hüküm haline getirilmiştir (Akşin, s. 119). İki hukuki belgenin iki önemli noktada birbirine benzediği söylenebilir. İlk olarak vergilerin belirlenmesi açısından bir yanda büyük papazların ve soyluların diğer tarafta ise hanedanların bu işe ortak edilmiş olmasıdır. Burada bu ilkenin parlamentoya giden bir zihniyeti barındırdığını söyleyebiliriz. İkinci olarak birbirlerine benzedikleri nokta ise cezalandırma konusunda hükümdarın keyfiliğine karşı bir teminat arayışı içerisinde bulunulmasıdır (Akşin, s. 121). Burada ise bir hukuk devleti arayışı söz konusudur.
İki hukuki belge arasındaki farklardan bahsedecek olursak ilk olarak denilebilir ki Magna Carta Libertatum İngiliz derebeylerinin Kral Yurtsuz John’a kendi koşullarını dayattıkları bir sözleşme niteliğindeyken Sened-i İttifak çevresel güç odaklarına karşı merkezi yönetimi kuvvetlendirmeyi amaç edinen hükümdarın mutlak vekilinin girişimleri sonucu ortaya çıkmıştır (Pamir, s. 74).
Magna Carta’nın Sened-i İttifak’tan ayrılan bir diğer yönü ise yargı ve adalet sistemi açısından incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Magna Carta’daki adalet sisteminin geliştirilmeye çalışılması Sened-i İttifak’tan daha derinlemesine ve somut olarak gerçekleştirilmiştir. Magna Carta’nın ek A maddesine göre baronlar aralarından yirmi beş kişi seçecek olup bu seçilen baronlar yasalara uyacak olup ayrıca bu yasalara uyulmasını sağlayacaklardır. Kral veyahut devlet memurları herhangi bir suç işlediği takdirde ve suçun işlendiği bu yirmi beş baronun dördü tarafından öğrenildiği takdirde bu baronlar krala veya kralın ülke sınırları dışında bulunması halinde başyargıca gidecek ve durumu bildireceklerdir. Bunun akabinde adaletin uygulanmasını talep edeceklerdir. Söz konusu hatayı kral ya da başyargıç düzeltmezse bu suçu öğrenen dört baron diğer yirmi bir barona durumu anlatıp adaleti tesis etmek amacıyla kraliyet mülkleri, kaleleri ve topraklarına el koyabilecektir. Bu adalet tesis edilene kadar geçerli olacaktır. Baronlar için her türlü haciz hakkı söz konusudur. Fakat yalnız kral, kraliçe ve çocuklarına herhangi bir zarar verilmeyecektir (The Magna Carta Project). Sened-i İttifak açısından bakıldığında ise oradaki amaç yeniçeri ocağını bir düzene getirmek ve Ayanlığı resmi hale getirerek taşra bölgelerinde bir otorite tesis etmek olduğu için bu şekilde bir soylu denetiminden söz edilmesi mümkün değildir. Sened-i İttifak açısından bakıldığında her şeyden evvel hükümdar putlaştırılmış ve devlete karşı biri herhangi bir ifadede bulunursa elbirliğiyle ortadan kaldırılacak olduğu düzenlenmiş ve bir düşünce suç olarak öngörülmüştür. Buna ek olarak padişahın mutlak vekilinin talimatları hükümdar tarafından verilmiş olarak sayılacağından vekilin yetkileri artmış olmaktadır (Pamir, s. 76).
Magna Carta ve Sened-i İttifak arasındaki diğer bir fark ise hükümdarın bu sözleşmelerdeki konumudur. Sened-i İttifak açısından bakıldığında hükümdara son derece saygılı ve kollayıcı bir tavırda bulunulmuştur. Sened-i ittifak maddelerinin uygulanabilmesi ve bunların günlük hayata yansıtılabilmesi için hükümdara yüklenen özel bir yükümlülük bulunmamaktadır. Kısaca hükümdar, adeta Sened-i İttifak’ın tarafı bile değildir. Söz konusu hukuki belge hükümdarın dışında yapılmıştır. Magna Carta Libertatum ise doğrudan doğruya kralın ağzından yazılmış olup hükümdarın yapmış olduğu tüm yolsuzluklar hakkında hükümdarın kendisi itiraflarda bulunmuştur ve hükümdar bunların tekrarlanması durumunda bunları yapmasına karşılık olarak kendisine uygulanacak olan yaptırımları kabul edeceğini belirtmiştir (Akşin, s. 123).
KAYNAKÇA (WORKS CITED)
Akşin, Sina. «Sened-i İttifak ile Magna Carta’nın Karşılaştırılması.» Ankara üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi (1992): 115-123.
Carpenter, David ve David Prior. Magna Carta & Parliament. London, 2015.
Erdoğan, Mustafa. Anayasal Demokrasi. Ankara: Siyasal Kitabevi, 2005.
Gözler, Kemal. Anayasa hukukuna giriş: genel esaslar ve Türk anayasa hukuku. Bursa: Ekin Kitabevi, 2017.
Hill, Mark. «Magna Carta’s Legacy: Common Law and Human Rights.» Comparative Law Review (2016): 1-16.
Karataş, Adnan. «The Evaluation of Democracy Discourses in the Constitutional Documents of the Ottoman State Under the Democracy Models.» Journal of Institute of Economic Development and Social Researches (2018): 609-624.
Lairg, Lord Irvine of. «The Spirit of Magna Carta Continues to Resonate in Modern Law.» 14 October 2002. Parliament of Australia. 1 September 2021.
Pamir, Aybars. «Osmanlı Egemenlik Anlayışında Sened-i İttifak’ın Yeri.» Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (2004): 61-82.
Salisbury Cathedral. 2020. 1 September 2021.
[1] Oğuzhan Baykara, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Lisans Öğrencisi. E-mail: oguzhanbaykara2000@gmail.com, ORCID: orcid.org/0000-0002-0085-4693