Etnisite: Araç mı, Amaç mı?

Afganistan’da farklı diller ve lehçelerle farklı etnik gruplar yaşamaktadır. Afganistan’daki etnik ve dilsel çeşitlilik Hindistan, İran ve Orta Asya’dan daha fazla olmasa da, bu ülkedeki etnik çatışmalar komşu ülkelerden daha fazladır. Afganistan’da bu çatışmalar o kadar zarar vericidir ki, ulusal kimlik, kültür ve kamu anlaşması sanatını aşındırmış ve son otuz yıldır Afganistan’da Taliban ve hükümet arasındaki savaşın devam etmesinde önemli bir faktör olmuştur (Masbahzadeh, 2017).
Etnik çatışmaların kökeninde her zaman etnosentrik bir bakış açısı yani etnisizm mevcuttur. Etnisizm, bir insanın ve bir grubun kendi kültürünü ve etnik kökenini diğerlerinden daha iyi olarak değerlendirmesini sağlayan davranış, yargı ve inançları ifade eder. Bu bakış açısı, bir başkasının toplumunun kültürel yönünü, kendi kültürünün kriteleri ile değerlendirerek onları birer öteki olarak tanımlar (Bras, 1998). Etnisizm bazen ulusal birliğin temel motivasyon kaynağı olurken bazen de bu birliğin önündeki en önemli engellerden birini teşkil edebilir. Etnisizmden etkilenen bir toplum yabancı kültürlere karşı karamsardır. Hatta resmi kültürüne gösterdiği yoğun ilgi nedeniyle kendi azınlıklarının alt kültürlerine karşı kayıtsızdır. Kendi normlarını iç gruba ve dış toplumlara dayatmaya çalışır. Kuşkusuz kültürel emperyalizm denilen bu tür bir girişim, yerli kültürlerin üyelerinin acı çekmesine, umutsuzluğuna ve saldırganlığına neden olacak ve diğer toplumları çatışmaya itecektir (Wallerstein, 1991).
Bazı ülkelerde etnisizm bir türü olan etnik milliyetçilik ulusal birliğin kaynağını oluştururken bazılarında aksi sonuçlara yol açmaktadır. Etnik milliyetçilik Afganistan dâhil birçok ülke için ulus-devlet birlikteliğinin oluşmasını engellemektedir. Kaynağında etnik milliyetçilik olan çatışmaların yaşandığı toplumlarda ulusal hükümetler çeşitli krizlerle karşı karşıya kalmakta ve bu ülkelerdeki iç birlik ve bütünlük risk altına girmektedir. Bilimsel bir çalışmanın sonuçları gösteriyor ki dünya nüfusunun sadece % 4’ü tek bir etnik gruba sahip ülkelerde yaşıyor. Dünyanın dört bir yanındaki çatışmalar ve krizler hakkında araştırma yapan birçok politik analist, küreselleşme çağında toplumsal ve siyasal bütünleşme konusunda “kültürel-etnik” çatışmanın ana zorluk ve çelişkilerden biri haline geldiğini kabul ediyor (Naderi ve Quşçi, 2014).
Tacik’e göre Afganistan, çeşitlilik ve etnik köken açısından Hindistan, Çin ve Malezya’dan sonra en zengin dördüncü Asya ülkesidir ve dünyada otuz yedinci sıradadır. Bu durumun ortaya çıkmasında Afganistan’ın bir medeniyetler kavşağında yer alması önemli bir faktördür. Dünyada hiçbir ülke etnik, dilsel, dini ve/veya kültürel açılardan homojen bir nitelik taşımaz. Ancak bu çeşitliliğin miktarı ve farklılıkların derecesi ülkeden ülkeye değişir. Tarih boyunca etnik köken, ırk, din ve kültür çeşitliliği bazı durumlarda uyum ve birliktelikle varlığını sürdürürken; çoğu durumda iç ve dış çekişmelerin temel unsurlarından bir olarak rol oynamıştır. Irkçı, etnik, dini ve dilsel üstünlük iddiaları çoğu zaman çatışma, savaş ve soykırım için bir zemin oluşturmuştur. Afganistan’ın özellikle son iki yüz yıldır giderek artan etnik çatışmalara sahne olduğunu, söz konusu çatışmaların özellikle son günlerde çok daha yoğun ve şiddetli bir şekilde yaşandığını belirtmektedir (Aktaran, Ahmadi, 2018).
Afganistan’daki etnik çatışma komşu ülkelerden daha yoğun ve daha fazladır. Bu etnik çatışmalar o kadar zarar vericiydi ki, köklü ve kurumsallaşmış bir ulusal kimliğin, kültürün ve sanatın ortaya çıkmasını engelledi ve son otuz yıldır iç savaşın devam etmesinin ana itici güçlerinden biri oldu (Masbahzadeh, 2012).
Afganistan’ın siyasi tarihinde birçok sorun vardır. En azından son birkaç yüzyıl boyunca, savaş, etnik gruplar arasındaki çatışmalar ve bunun siyasal iktidarla ve genel olarak politik istikrarsızlıkla ilişkili olması, ülkenin tarihinde ciddi meseleler meydana getirmiştir. Bu istikrarsızlığın ve krizin birçok sonucu vardır ancak en belirgin olanı, ulus devlet inşası sürecinin başarısızlığıdır. Otuz yıl süren iç savaşların ortaya çıkışı, Afganistan’daki istikrarsızlık ve başarısız devlet kurma ve yönetişim sürecinin somut bir sonucu olarak görülmektedir. İç savaş, etnik farklılıklar ve milliyetçiliğin derinliklerine dayanan toplumsal bir kriz olarak tanımlanabilir. İç savaşlarda, etnik liderler bu savaşın liderleri olarak ülke halkını birbirleri arasında çelişkilere sokmuştur. Etnik bölünmeler, Afgan iç savaşının bir anlamda kimlik savaşı olması kadar derindir (Mohacir, 1986).
Çoğu uzman, Afganistan’daki politik iktidar yolunun etnik grupların arasında olduğuna ve etnik kökenlerin birçok politik davranışta belirleyici olduğuna inanmaktadır. Etnik köken, insanların günlük yaşamlarında çok önemli ve yadsınamaz bir role sahiptir (Arwin. 2013). Geçmişten günümüze kadar Afganistan’daki etnik ayrımcılığın temel nedeni Afganistan siyasetine ve hükümetine etnosentrik bir yaklaşım olmuştur. Toplumdaki etnik ayrımcılık ciddi gerginlik ve anlaşmazlıklara neden olmuştur. Afganistan’daki yönetişim yaklaşımı etnik olduğu için hükümet otoritesini zayıflatmıştır. Hükümet toprakları yönetememiş ve hükümet temelinde sosyal dayanışma yapamamıştır (Safdari, 2019).