Çocuk Mahkemeleri, Cumhuriyet Savcılığı ve Kolluğu

Suç, toplumdan söküp atılamayacak bir olgudur. Çünkü insan denilen varlık, kendini geliştirme sürecini bilinçli veya bilinçsiz olarak tamamlayamadığı için kötülük yapma arzusunu dizginleyememektedir. Bu ise ilk başta insanın sınırsız özgürlük arzusundan, sonra ise farklı psikolojik ve sosyolojik nedenlerden kaynaklanabilmektedir[1]. Toplum yapısı da buna zemin hazırladığı için suç işleme çocukluktan itibaren başlayan bir durum haline gelmektedir. Bu durum ise çocuklar için ayrı hukuki düzenlemeler yapılmasını beraberinde getirmektedir.

Çocuk hukuku ile ilgili uluslararası düzenlemeler 1970’li yıllardan itibaren hız kazanmış, 2000 yılına kadar peş peşe yapılmıştır. Çocuk ceza hukuku alanıyla ilgili en önemli uluslararası düzenlemeler 29 Kasım 1985 tarihinde BM Genel Kurulu’nda kabul edilen Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması Hakkında BM Asgari Standartlar Kuralları, 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Sözleşmesi ve 14 Kasım 1990 tarihinde kabul edilen Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Çocukların Korunması Hakkında BM Kuralları olarak karşımıza çıkmıştır[2]. Türkiye de bu uluslararası düzenlemelere kısa süre içerisinde taraf olmuş ve iç hukukunda yürürlüğe sokmuştur.

Türk hukuk sistemi de diğer modern ülkeler gibi suç işleyen çocuklar için bir ceza sistemi öngörmüştür. Dünyadaki gelişime uygun olarak da suç işlemiş çocuk için şüpheli veya sanık demek yerine suça sürüklenen çocuk terimini tercih etmiştir. Çocukların işlediği suçların soruşturulması için ayrı bir soruşturma sistemi öngörmüştür. Kovuşturma için ise çocuk mahkemelerini ihdas etmiştir.

Soruşturma ve kovuşturma evresinin suça sürüklenen çocuklar açısından farklılık arz ediyor oluşu uygulamada birtakım hataları beraberinde getirmiştir. Bu da yargılamanın, yanlış iliklenen düğmeye dönüşmesine sebebiyet verebilecek durumlar ortaya çıkarmıştır. Suça sürüklenen çocukların mağdur haline geldiği durumlar da adaletin tecellisinin gecikmesine, suça sürüklenmiş çocuğun ıslahını güçleştirme tehlikesine yol açmıştır.

Bu çalışmada çocuk ve suça sürüklenen çocuk kavramları açıklanmış, çocuk yargılamasına hakim olan ilkeler irdelenmiş, çocuk kolluğu, çocuk savcılığı ve çocuk mahkemelerinin yapısı ve görevleri incelenerek uygulamada sıkça yapılan hatalar üzerinde durulmuştur.

1) ÇOCUK, KORUNMAYA İHTİYACI OLAN ÇOCUK VE SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK TANIMI

a) ÇOCUK

Türk Dil Kurumuna göre çocuk “Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız” şeklinde tanımlanmıştır.[3] Çocuk kavramının tanımı konusunda farklı hukuki metinlerde ise farklı düzenlemeler yapılmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş olan Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması Hakkında Asgari Standart Kuralları madde 2/2-a’da çocuk, “Mevcut hukuk sistemi içinde işleyebileceği bir suçtan dolayı kendisine büyük insanlardan farklı davranılması gereken kişi” olarak tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (BMÇHDS) madde 1’de ise çocuk, “Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, onsekiz yaşına kadar olan her insan çocuk sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır[4].

Türk hukuk sisteminde ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde  6/1-b’ye göre çocuk, on sekiz yaşını doldurmamış kişidir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu madde 3/1-a’ya göre daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi çocuktur. Kişi on sekiz yaşından önce ergin olsa da TCK ve ÇKK’ya göre çocuk sayılmaya devam edecektir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 11/1’de erginlik yaşı on sekiz olarak kabul edilmiştir. Ayrıca TMK madde 11/2’ye göre evlenmenin kişiyi ergin kılacağı düzenlenmiştir.  TMK madde 124’e göre olağanüstü durumlarda on altı yaşını doldurmuş kişinin hakim kararı ile, on yedi yaşını doldurmuş kişinin ise anne ve babasının rızası ile evlenebileceği kabul edilmiştir. TMK madde 12’ye göre on beş yaşını doldurmuş bir kimse anne ve babasının rızası ile ve mahkemenin onayı ile ergin kılınabileceği kabul edilmiştir. Ancak bu durumlarda bile Çocuk Koruma Kanunu madde 3/1-a’ya göre ergin kılınan kişinin çocuk olma hali devam edecektir [5].

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (BMÇHDS) madde 1 hükmü ile Çocuk Koruma Kanunu madde 3/1-a hükmü arasında bu nedenle bir uyumsuzluk vardır. Çünkü Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (BMÇHDS) madde 1’de açıkça düzenlendiği üzere daha erken yaşta reşit olma durumu on sekiz yaşından önceki yaşta olanların çocuk sayılmasının istisnasını oluşturmaktadır. Türk hukuk sisteminde izlenen suç politikası gereği TCK ve ÇKK’da, BMÇHDS’ye aykırı bir düzenleme yapılmıştır.

b) KORUNMAYA İHTİYACI OLAN ÇOCUK

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu madde 3/1-a,1’e ve Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişki Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik madde 4/1-a’ya göre bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu ifade etmek için korunmaya ihtiyacı olan çocuk kavramı kullanılmıştır. Bu nedenle herhangi bir sebeple ergin kılınmış olan kişiler de dahil olmak üzere on sekiz yaşından küçük olan çocuklar Türk ceza hukuku sisteminin çocuklar için öngördüğü haklardan yararlanacaklardır[6]. Böylece teorik düzlemde çocuklara yeterli güvence sağlandığı söylenebilir.

c) SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu madde 3/1-a,2’ye ve Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişki Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik madde 4/1-a’ya göre suça sürüklenen çocuk; kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu ifade etmektedir.

Suç işleme şüphesi altında olan şüpheli veya sanık eğer çocuksa bu durumda şüpheli veya sanık olarak değil, suça sürüklenen çocuk olarak adlandırılmaktadır. Burada Çocuk Koruma Kanunu’nu çocuğun bir suçu işlediği değil, bir suça sürüklendiği yaklaşımını kabul etmiştir[7]. Aynı yaklaşımın yansıması olarak TCK madde 31’de de çocuğun gerçekleştirdiği kanuna aykırı davranışlar “suç” olarak değil “fiil” olarak ifade edilmiştir[8].

Suça sürüklenen çocuk kavramı, çocuğun bir suç teşkil eden davranışı gerçekleştirirken iradesinin yanında ya da tamamen iradesinin haricinde dış etkenlerin veya sebeplerin olduğunun kabul edildiğini göstermektedir[9]. Bu konuda bazı suç teorileri geliştirilmiştir. Çocuğu suça iten nedenler temelde sosyolojik suç teorileri[10] ve psikolojik suç teorileri[11] olmak üzere iki başlıkta incelenmiştir.

 2) DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE CEZA EHLİYETİ

Suça sürüklenen çocuk açısından incelenmesi gereken bir kavram da ceza ehliyetidir. Çünkü ceza ehliyeti yaşı ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu ise izlenen suç politikasını temelden etkilemektedir. Ceza ehliyetini başlatma yaşı 7-18 yaş arasında değişmektedir.[12] Mesela Avustralya, İrlanda, Lübnan ve Pakistan ceza ehliyeti yaşını 7 olarak belirlemiştir. Türkiye[13], Kanada ve Kore ise ceza ehliyetini 12 yaşından başlatmaktadır. Almanya, İtalya, Japonya, Çin ve Rusya’nın aralarında bulunduğu 11 ülke ise ceza ehliyeti yaşını 14 olarak belirlemiştir. Belçika, Kolombiya, Panama ve Peru ise ceza ehliyeti yaşını 18 yaş olarak belirlemiştir[14]. Burada dikkat edilmesi gereken husus, gelişmemiş veya az gelişmiş ülkeler ceza ehliyetini 10 yaşından küçük belirlerken gelişmekte olan veya gelişmiş ülkeler ise ceza ehliyetini 10 yaş ve daha üstünden başlatmaktadır.

Türkiye’de ceza ehliyeti yaşı on ikiden başlamasına rağmen on sekiz yaşına kadar olan çocuklarda iki farklı grupta düzenleme yapılmıştır. TCK m. 31/2’ye[15] göre fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur[16]. Mesela çocukta yabancı mülkiyet duygusu gelişmemişse çocuk, hırsızlık yaptığının ve bunun kötü bir şey olduğunun bilincinde olmayacaktır ve bu nedenle cezalandırılmayacaktır[17]. Ayrıca Çocuk Koruma Kanunu madde 21’e göre  15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında beş yılı aşmayan  hapis cezasını gerektiren fiillerinden ötürü tutuklama kararı da verilemeyecektir[18].

Suça sürüklenen çocuk açısından ikinci grup ise 15-18 yaş aralığındaki çocuklardır. TCK madde 32/3’e[19] göre bu yaş grubundaki çocukların cezai ehliyetleri vardır ancak cezalarında yetişkinlere verilen ceza miktarlarından belli oranlarda indirim yapılır.

Türkiye’de suça sürüklenen çocuk açısından bazı istatistiksel verilere bakmak ve somut çıkarımlar yapmak çalışmanın kapsamı açısından faydalı olacaktır.

 

a) İSTATİSTİKLER

31 Mayıs 2021 tarihi itibari ile 12-18 yaş arası 514 erkek hükümlü, 15 kadın çocuk hükümlü olmak üzere toplam 529 hükümlü çocuk; 1056 erkek tutuklu, 35 kız çocuk tutuklu olmak üzere toplam 1.091 tutuklu çocuk, tutuklu bulunmaktadır[20]. Mağdur çocuk sayısı ise 2017 itibariyle 137463’tür[21].

Çocuk suçluluğu açısından istatistiklere bakılınca göze çarpan önemli bir husus da kriz dönemlerinde yaşanan artıştır. Mesela 1940 yılında suça sürüklenen 9783 çocuk hükümlü varken 1941 yılında bu sayı 11840 olmuştur.  Aynı şekilde bir başka küresel ekonomik kriz olan 2018 yılında suça sürüklenen 106039 çocuk varken 2019’da bu sayı 117001 olmuştur[22].

 

3) ÇOCUK YARGILAMASININ AMACI VE YARGILAMAYA HAKİM OLAN TEMEL İLKELER

Çocuk yargılamasının amacı; korunmaya ihtiyacı olan çocukları içinde bulundukları tehlikeden korumak, onların temel ihtiyaçlarını, fiziki ve manevi varlıklarının korunmasını, sağlıklı gelişimlerini gerçekleştirmek üzere ekonomik, sosyal, kültürel ve hukuki şartları temin edip bu çocukları etkili ve işlevsel bir kişilik ile topluma kazandırmaktır. Suça sürüklenen çocuklar açısından amaç ise cezaya son çare olarak başvurarak  esas ve usulleri ile suça sürüklenen çocukların yararını gözetip onların kişisel özelliklerini göz önüne alarak toplumsal sorumluluk bilinçlerinin gelişmesine yardımcı olmaktır[23]. Diyebiliriz ki tüm ceza yargılamasında olduğu gibi çocuk yargılamasında amaç, suçludaki insanı değil insandaki suçluyu yok etmektir.[24]

Söz konusu amaçların gerçekleştirilmesinde uyulması gereken ilkeler çocuk koruma kanunun 4. maddesinde sayılmıştır[25]. Bu ilkeleri; çocuğun yüksek yararı ilkesi, gizlilik ilkesi, sadelik ilkesi, basitlik ilkesi, çabukluk ilkesi, zorunlu müdafilik ilkesi, disiplin hapsi yasağı ilkesi[26], olarak gruplandırmak mümkündür.

Çocuk yargılamasında amacın hasıl olması ve temel ilkelerin etkili bir şekilde uygulanabilmesi için ana unsur olan kolluk, savcı, avukat ve hakimin donanımlı olmasına verilecek önem kadar uygulayıcı olan ve daha uzun bir süreçte korunmaya ihtiyacı olan çocukla veya suça sürüklenen çocukla etkileşimde olacak olan psikolog, pedagog, sosyal çalışma görevlisi, gardiyan gibi adli süreçte rol alan meslek grubu mensuplarının eğitim ve denetimine önem verilmelidir. Aksi halde korunmaya ihtiyacı olan çocuk gereği gibi korunamayacak, suça sürüklenen çocuğun da ıslahı şansa bağlı kalarak pek mümkün olmayacaktır.

 

4) ÇOCUK KOLLUĞU

a) YAPISI

Türkiye’de ilk çocuk bürosu 1962 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü içerisinde kurulmuştur. Ardından 1967 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü bünyesinde çocuk bürosu kurulmuştur. Ancak her iki büronun da işlevi, kolluk kuvveti tarafından bulunan evden kaçmış çocukları ailelerine teslim etmekten ibaret kalmıştır[27]. Çocuk bürosu ve küçükleri koruma bürosu 1980 yılında çocuk şubesi haline dönüştürülmüştür. 1995 yılında çocuk haklarına dair sözleşmeyi Türkiye’nin kabul etmesiyle çocuk şube, küçükleri koruma şube müdürlüğü halini almıştır. Nihayet 13 Nisan 2001 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü / Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği yürürlüğe girerek yeni bir yapılanmayla 81 ilde hizmet veren çocuk şube müdürlüğü kurulmuştur[28].  Bu tarihten itibaren İstanbul Emniyet Müdürlüğünün yayınladığı bir genelgeyle bütün karakollara ve Asayiş Şubesine gelen 18 yaşından küçük çocuklar bu büroya yönlendirilmiştir.

Çocuk Koruma Kanunu madde 31/1’e göre çocuklarla ilgili kolluk görevi çocuk şube tarafından yerine getirilecektir[29]. Çocuklarla ilgili olarak polise mevzuatla verilen görevler İl Emniyet Müdürlüklerinde kurulan Çocuk Şube Müdürlüğü ve İlçe Emniyet Müdürlüklerinde/Amirliklerinde kurulan Çocuk Büro Amirliği tarafından yürütülmektedir[30]. İl Emniyet Müdürlüklerindeki Şube Müdürlüğü; idari büro amirliği, sosyal hizmet büro amirliği, suç önleme büro amirliği, kayıp çocuklar büro amirliği, adli işlemler büro amirliğinden oluşmaktadır[31].

                                                                                     kaynak: mevzuat.gov.tr.

İlçe Emniyet Müdürlükleri/Amirliklerindeki Büro Amirliği ise idari kısım amirliği, sosyal hizmet kısım amirliği, suç önleme kısım amirliği, kayıp çocuklar kısım amirliği, adli işlemler kısım amirliğinden oluşmaktadır[32].

                                                                                  kaynak: mevzuat.gov.tr

 

b) GÖREVLERİ

Çocuk kolluğunun görevleri Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği madde 7’de sayılmıştır. Buna göre;

  • Korunmaya ve yardıma muhtaç, mağdur, kaybolan ve bulunan çocuklarla ilgili işlemleri yürütmek (madde 7/1-a);
  • Suç işlediği şüphesi altında bulunan çocukla ilgili olarak, ilgili Cumhuriyet Savcısının emirleri doğrultusunda suçun iz, eser, emare ve delillerini toplamak, ilk işlemleri yapmak ve olayın gelişimine göre diğer birimlerle koordineli çalışmak (madde 7/1-b),
  • Ailesine veya İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne teslim edilmesi gereken, hakkında ıslah ve/veya tedavi tedbiri alınan veya gözaltında tutulan çocuğun ailesine, ilgili kuruma veya adli mercilere teslimine kadar muhafaza etmek, barınma, beslenme, haberleşme, temizlik gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak, gerektiğinde sağlık tedavilerini yaptırtmak (madde 7/1-c),
  • Çocuğa karşı ve çocuk tarafından suç işlenmesini önleyici çalışmalar yürütmek (madde 7/1-d),
  • Suç işlemiş veya suça yönelmiş çocuklar ile korunmaya muhtaç çocukları suça iten etkenlerin tespiti için sosyal çalışmacı tarafından araştırma yapılmasını sağlamak (madde 7/1-e),
  • Çocuk bakım ünitesi kurulmasını önermek ve işletilmesini sağlamak (madde 7/1-f),
  • Nakil giderleri ile muhafaza altındaki veya gözaltındaki çocuğun zorunlu ihtiyaçlarının bütçe ödeneklerinden karşılanmasını teklif etmek (madde 7/1-g),
  • Nezarethanelerin standartlara uygunluğunu sağlamak (madde 7/1-h),
  • Bu Yönetmelik ve 1/10/1998 tarihli ve 23480 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’ne ekli formların her çocuk için doldurulmasını sağlamak(madde 7/1-ı),
  • EK-3 de yer alan Çocuk İstatistik Formu’nun aylık ve yıllık olarak düzenlenmesini sağlayarak Daire Başkanlığına göndermek (madde 7/1-i) çocuk kolluğunun görevleridir.

Çocuk kolluğunun suça sürüklenen çocukların ifadesini alma gibi bir görevi ve yetkisi yoktur. Çocuk kolluğu, suça sürüklenen çocuğun sadece kimlik tespitini yapıp ailesine tespit edecektir. Çocuk ailesine teslim edildikten sonra suça sürüklenen çocuğa ilişkin evrak savcılığa intikal ettirildiğinde, evrakla birlikte suça sürüklenen çocuk da kolluk tarafından müracaat savcılığında hazır edilecektir[33]. Eğer çocuk 12 yaşından küçük ise cezai ehliyeti olmadığı için savcılıkta hazır edilmesi gerekli değildir.

Çocuk kolluğunun görevlerinden biri de eğer suça sürüklenen çocuk 12-15 yaş grubunda ise uygulamada “farik mümeyyizlik raporu” olarak bilinen işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamadığına dair uzman raporu almaktır[34].

Kolluğun suça sürüklenen çocukların yakalanması ve göz altına alınması konusunda yetkisi bulunmaktadır. Çocuk Koruma Kanunu Uygulama Yönetmeliği madde 5/9 “Çocuklar hakkında, yakalama, gözaltına alma ve ifade almaya ilişkin hususlarda 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin çocuklara ilişkin hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır[35]. Burada şu hususu belirtmek gerekir ki  Çocuk Koruma Kanunu Uygulama Yönetmeliği madde 5/9, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 37. maddesi ile çelişmektedir. Çünkü Sözleşme’nin 37. maddesinin b bendinde “Hiçbir çocuk yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılamayacaktır. Bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasa gereği olacak ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulacaktır” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre kanun maddesi yerine yönetmelik maddesine gönderme yapılması kanunilik unsurunu ihlal eder niteliktedir[36]. Ayrıca anayasanın 13. Maddesine göre temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirileceğinden yakalama da bu nitelikte olduğundan kanunla belirleme yapılmalıdır.

Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği madde 19’da 12 yaşından küçükler ile 12 yaşını tamamlamış olanlar bakımından ikili bir ayrım yapılmıştır. Bu ayrım fiilin işlendiği ana göre belirlenmektedir[37]. Fiili işlediği zaman 12 yaşını doldurmamış. Çocuklar suç nedeniyle yakalanamayacak ve hiçbir surette suç tespitinde kullanılmayacaktır. Yakalanmaları ise ancak kimlik ve suç tespiti amacıyla yakalanabileceklerdir. Kimlik tespiti yapılır yapılmaz serbest bırakılacaklardır. Burada ceza sorumluluğu kabul edilmeyen 12 yaşından küçük çocuğun delil elde etmede kullanılması, söz konusu düzenleme ile tezatlık oluşturmaktadır. Delilden sanığa giden bir ceza muhakemesinde bu yaş grubundaki çocukların suç tespitinde kullanılması doğru değildir. Bu nedenle bu maddenin çocukların sadece kimlik tespiti amacıyla yakalanabilmesi şeklinde yorumlanması gerekmektedir[38]. Kimlik tespiti için bile olsa yakalama tedbiri, ÇKK madde 4/1-i’de yer alan  “özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması ilkesi” gereği son çare olarak başvurulmalıdır[39].

Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği madde 19’da yer alan ikinci grup olan 12-18 yaş aralığında bulunan çocuklar ise suç şüphesi nedeniyle yakalanabileceklerdir. Bu durumda ise CMK madde 90 ve CMK madde 98 hükmüne göre ikili bir değerlendirme yapılacaktır. Suçüstü halini ve gecikmesinde sakınca bulunan halleri düzenleyen CMK madde 90 hükmüne göre kolluk, cumhuriyet savcısından bile izin almadan ve kolluk amirinin emri olmadan yakalama yapabilir[40]. CMK madde 98 ise yakalama emri düzenlenerek yapılabilecek yakalama halini düzenlemektedir. CMK madde 98/2’ye göre yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü çocuk hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilecektir. CMK madde 98 açısından dikkat edilmesi gereken husus 15 yaşından küçük şüpheliler hakkında yakalama emri verilmesinin tutuklama yasağı öngörülmeyen hal için söz konusu olup olmamasıdır.

Ortaya çıkan bazı durumlarda suça sürüklenen çocuk değil korunmaya ihtiyacı olan çocuk söz konusu olabilir. Olayda korunmaya ihtiyacı olan çocuk söz konusu ise çocuk kolluğu, yaş gruplarını dikkate alarak işlem yapmalıdır. Eğer korunmaya ihtiyacı olan çocuk 15-18 yaş grubunda ise CMK madde 234/2 uyarınca Avukat bulundurularak ifadesi kolluk tarafından alınabilir[41].

Korunmaya ihtiyacı olan çocuk 12-15 yaş grubunda yer alıyorsa ve olayın hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek durumda olup ifade verecek olgunluğa sahipse avukat huzurunda ifadesinin alınmasında kolluk yetkilidir. Eğer ifade verecek olgunluğa sahip değilse şikayet hakkı velisine veya vasisine aittir[42]. Korunmaya ihtiyacı olan çocuk 12 yaşından küçükse şikayet hakkı velisine veya vasisine ait olup çocuğun ifadesine başvurulmadan müşteki sıfatıyla yalnızca anne ve babasının ifadesi alınabilir[43].

Uzlaşmaya tabi suç söz konusu ise tüm yaş gruplarında korunmaya ihtiyacı olan çocuklar için uzlaşmayı isteyip istemediklerine dair teklif kolluk tarafından veli veya vasiye yapılmalı ve teklife verecekleri cevap yazılarak onların imzaları alınmalıdır.

Tanıklık bakımından ise kolluk tarafından çocukların dinlenmelerinde herhangi bir kanuni engel bulunmamaktadır. Çocukların ifade verebilecek olgunluğa ulaşmış olmaları tanık olarak dinlenmeleri açısından yeterlidir.

c) SIKÇA YAPILAN HATALAR

Çocuk kolluğu açısından uygulamada karşılaşılan sorunlardan biri de Çocuk Şube Müdürlüğü ve Büro Amirliklerinde çalışan sosyal hizmet uzmanı sayısının çok yetersiz kaldığı bilinmektedir[44]. Suça sürüklenen veya korunmaya ihtiyacı olan çocukla ilk görüşmenin yapılması, çocuk hakkında sosyal inceleme raporunun hazırlanması, çocuğu suça iten fiziki, psikolojik ve sosyal etkenlerin araştırılması, ihtiyaç sahibi veya mağdur olan, evden ya da bulunduğu kurum ya da kuruluştan kaçan, uyuşturucu madde bağımlısı olan çocuklara rehberlik hizmetlerinde bulunulması ve çocukların tedavisi için ilgili sağlık ve tedavi kuruluşları ile iş birliği yapılması, geçici barınma ünitesinde bulunan çocuklar için eğitici, sosyal ve kültürel programlar geliştirilmesi[45], çocuk suçluluğunu ortadan kaldırmaya yönelik plan ve programlar geliştirilmesi gibi çok önemli görevleri bulunan sosyal çalışmacının yetersiz olması çok önemli bir eksikliktir. Bu eksiklik nedeniyle çocuk ceza hukukundan hem korunmaya ihtiyacı olan çocuk hem de suça sürüklenen çocuk bakımından istenen amaçlara ulaşılması güçleşmektedir. Çocuk kolluğu kurulması Çocuk Koruma Kanunu’nda öngörülmüş ve bununla ilgili yönetmelik çıkarılmış olsa da uygulamada bazı hatalarla karşılaşılmaktadır. 2019 yılında yapılan bir araştırmaya göre[46] karakolda suça sürüklenen çocuğa şiddet uygulanması, çocuğun ifadesinin karakolda alınması, adli kollukta psikososyal müdahalede bulunacak nitelikte kimsenin olmaması gibi sorunlarla karşılaşıldığı belirlenmiştir[47]. Bu durumlar ise çocuk koruma kanunu madde 15/1’e, madde 18’e ve Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği madde 7/1-e’ye açıkça aykırıdır. Bu konuda etkili bir soruşturmanın yapılması ve gereken tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Uygulamada karşılaşılan bir diğer husus ise özellikle reşit olmayan çocuğu alıkoyma suçunda (TCK madde 234/3) şüpheli ifadesi alınması, korunmaya ihtiyacı olan çocuğun ifadesinin avukatla alınması, korunmaya ihtiyacı olan çocuğun anne-babası müşteki olarak dinlenmesi, olayın tanıklarının dinlenmesi, yakalama-gözaltına alma tutanağının düzenlenmesi, şüpheli karar takip formu düzenlenmesi, suça sürüklenen çocuk açısından yakalama işleminin ailesine bildirilmesi ve kimlik tespiti yapılarak ailesine teslim edilip evrak getirileceğinde haber verilerek evrakla birlikte müracaat savcılığına ifadesi alınmak üzere getirilmesi, korunmaya ihtiyacı olan çocuğun ailesine teslim tutanağı düzenlenmesi, korunmaya ihtiyacı olan çocuk bulunmamışsa sisteme kayıp olarak girilme tutanağı düzenlenmesi konularında hatalar yapılmasıdır[48].

Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu (TCK madde 104) açısından kolluğun temin etmesi gereken ancak uygulamada sıkıntıyla karşılaşılan durumlardan birisi de mağdurun yaşının tam olarak tespiti için nüfus kayıt örneği çıkarılması konusudur[49]. Çünkü bu suçta mağdurun 15 yaşından büyük 18 yaşından küçük olup olmadığı çok önemlidir. Söz konusu suç açısından nüfus kayıt örneğinin çıkartılıp dosyaya eklenmesi gerekmektedir.

 

5) ÇOCUK SAVCILIĞI

a)YAPISI

Türk hukuk sisteminde çocuk savcılığı adı altında ayrı bir  başsavcılık yoktur. Ancak başsavcılık teşkilatı bünyesinde çocuk bürosu vardır. 3 Temmuz 2005 tarihinde kabul edilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 29. maddesinde de cumhuriyet savcılıkları bünyesinde çocuk büro kurulacağı düzenlenmiştir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 28. maddesine göre, atanacakları bölgeye veya bir alt bölgeye hak kazanmış, adlî yargıda görevli, tercihan çocuk hukuku alanında uzmanlaşmış, çocuk psikolojisi ve sosyal hizmet alanlarında eğitim almış olan Cumhuriyet savcıları arasından HSK tarafından çocuk büroya savcı ataması yapılır.

b) GÖREVLERİ

Çocuk büroda görevli savcıların görevi Çocuk Koruma Kanunu m. 15, madde 19, madde 30’da Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği madde 19’da[50] düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Suça sürüklenen çocuk hakkındaki soruşturmayı yapmak (ÇKK madde 15/1),
  • Soruşturma sırasında gerekli görüldüğünde çocuk hakkında koruyucu ve destekleyici tedbirlerin uygulanmasını çocuk hâkiminden istemek (ÇKK madde 15/3),
  • Çocuğa yüklenen suçtan dolayı Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı halinde, üç yıllığına kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı vermek (ÇKK madde 19/1),
  • Çocuklar hakkında tedbir alınması gereken durumlarda, gecikmeksizin tedbir alınmasını sağlamak (ÇKK madde 30/1-b),
  • Korunma ihtiyacı olan, suç mağduru veya suça sürüklenen çocuklardan yardıma, eğitime, işe, barınmaya ihtiyacı olan veya uyum güçlüğü çekenlere ihtiyaç duydukları destek hizmetlerini sağlamak üzere, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışmak, bu gibi durumları çocukları korumakla görevli kurum ve kuruluşlara bildirmek (ÇKK madde 30/1-c),
  • Bu Kanunla ve diğer kanunlarla verilen görevleri yerine getirmek (ÇKK madde 30/1-d) olarak sayılmıştır[51].
  • Seri muhakeme usulü ise CMK madde 250/12 gereği çocuklarla ilgili yürütülen soruşturmalar bakımından uygulanmayacaktır.[52]

Çocuklar hakkındaki soruşturma işlemeleri ÇKK madde. 15/1’e göre çocuk bürosunda görevli Cumhuriyet savcılarının bizzat yapması gerekmektedir. Müracaat savcısı evrakın soruşturmaya kaydını yapıp çocuğun ifadesini avukat ve sosyal çalışma görevlisi huzurunda alacaktır. Gecikmesinde sakınca bulunan hâl mevcutsa, soruşturma çocuk bürosunda görevli olmayan Cumhuriyet savcıları tarafından da yapılabilecektir[53]. ÇKK uygulama yönetmeliği madde 5/1’e göre Çocuk mahkemeleri ile çocuk ağır ceza mahkemeleri bulunmayan yerlerde, bu mahkemeler kurulup göreve başlayıncaya kadar çocuklar tarafından işlenen suçlara ait soruşturmalar Cumhuriyet Başsavcılığının iş bölümünde gösterilen Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır[54].

Soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığı halinde CMK madde 91’e göre Cumhuriyet savcısı çocuk hakkında gözaltı verebilir. Gözaltına alma tedbiri diğer tüm tedbirler gibi Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (madde. 37/b) ve ÇKK’nın 4/i maddesi gereğince çocuklar hakkında en son başvurulabilecek tedbir olarak uygulanmalıdır[55]. Suça sürüklenen çocuk Cumhuriyet savcısının talimatıyla gözaltına alınırsa, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 19. maddesi gereğince gözaltına alındığının ana-baba veya vasisine göz altına alındığının bildirilmesi zorunludur[56].

c) SIKÇA YAPILAN HATALAR

Suça sürüklenen çocuğun soruşturulmasında ve korunmaya muhtaç çocuğun soruşturma evresinde bazı sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bunların başlıcaları; soruşturmada çocuğun ihtiyaç ve sorunlarının dikkate alınmaması, çocuğun ve ailesinin sorun ve ihtiyaçlarının daha soruşturma aşamasında tespit edilmemesi, sosyal incelemenin soruşturma aşamasında da yapılmaması şeklinde sayılabilir. Bu durumlar ise açıkça Çocuk Koruma Kanunu madde 15 ve madde 30’u ihlal eder niteliktedir.

Savcılık çocuk büroları, suç şüphesi üzerine gerekli soruşturma işlemlerini yürüten bir birim olmanın ötesinde bir işleve yani çocuk koruma sisteminin önemli bir bileşeni olma vasfına sahiptir. Ancak uygulamada soruşturma aşamasında sıklıkla failden daha cok fiile odaklanılmakta ve yetişkin soruşturmasına benzer yöntemler kullanılmaktadır[57].

ÇKK madde 15/1’e göre suça sürüklenen çocuk hakkındaki soruşturmanın bizzat çocuk büroda görevli Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması gerekmektedir. Uygulamada bu hükme yeterince uyulmamaktadır. Çünkü çocuk büroda yeteri kadar Cumhuriyet savcısı görevlendirilemediği, bu nedenle de çocuklar hakkındaki soruşturmanın bu nedenle suça sürüklenen çocuğun ifadesinin alınması hariç tümü ile kolluk tarafından yapıldığı görülmektedir[58].

Çocuğun cinsel istismarı suçu açısından olayın mağduru çocuk olmasına rağmen çocuğun ifadesinin bizzat savcı tarafından alınması daha faydalı olacaktır. Çünkü ifadenin alınması sırasında avukat, sosyal çalışma görevlisi ve kayıt için kamera bulundurulması gerekmektedir[59]. Ancak uygulamada korunmaya ihtiyacı olan çocuğun ifadesi kolluk tarafından sosyaş çalışma görevlisi ve kamera olmadan alınmaktadır. Sonrasında ise korunmaya ihtiyacı olan çocuk savcı tarafından tekrar ifadeye çağırılabilmektedir. Bu durum ise hem çocuğu yıpratmaktadır hem de ÇKK madde 4’te sayılan çocuğun yüksek yararı ve çabukluk ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır.

 

6) ÇOCUK MAHKEMELERİ

a) YAPISI

Çocuk mahkemeleri ilk önce 1899 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Illinois eyaletinde kurulmuş, sonrasında ise sırayla İngiltere, Belçika, Fransa gibi Batı ülkelerinde kurulmuştur[60]. Türkiye’de ilk çocuk mahkemesi 1987 yılında Ankara’da kurulmuştur[61]. 1987 yılına gelinceye kadar çocuk mahkemelerinin Türkiye’de kurulmasına ilişkin farklı adımlar atılmış ancak sonuçsuz kalmıştır. Çocuk mahkemelerinin kurulması konusundaki ilk adım 1979’da çıkarılan 2253 sayılı Çocuk Mahkemeleri Kanunu’dur[62]. Bu kanunla çocuk mahkemelerinin kurulup tüm yurtta ilk 5 yıl içerisinde yaygınlaştırılması planlanmış, ancak 1980 yılında bu mahkemelerin kurulması bir yıl daha ertelenmiştir. 1981 tarihinde çıkarılan 2552 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine, Bazı Maddelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’la birlikte çocuk mahkemelerini kurulması beklenirken, imkansızlıklar nedeniyle ancak 1987 yılında Ankara, İstanbul, İzmir ve Trabzon’da mahkemeler kurulabilmiştir[63].

2253 Sayılı Çocuk Mahkemeleri Kanunu 2005 yılında yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Çocuk mahkemelerinin yapısı Çocuk Koruma Kanunu madde 25’te düzenlenmiştir. Çocuk Koruma Kanunu madde 25/1’de çocuk mahkemelerinin yapısı, madde 25/2’de ise çocuk ağır ceza mahkemelerinin yapısı düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Çocuk mahkemesi, tek hâkimden oluşmaktadır.
  • Bu mahkemeler her il merkezinde kurulur.
  • Ayrıca, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak çocuk mahkemesi kurulabilir.
  • İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır (Çocuk Koruma Kanunu 25/1).

Çocuk ağır ceza mahkemelerinin yapısı ise şu şekildedir:

  • Çocuk ağır ceza mahkemelerinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur ve mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır.
  • Bu mahkemeler bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulur.
  • İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk ağır ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır (Çocuk Koruma Kanunu madde 25/2).

b) GÖREVLERİ

Çocuk Mahkemelerinin görevleri; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Mahkemeleri Kanunu, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu ve Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelik ve ilgili diğer yönetmelik ve kanunlar ile belirlenmiştir. Buna göre;

  • Çocuk mahkemesi, asliye ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakmakla (Çocuk Koruma Kanunu madde 26/1),
  • Çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili davalara bakmakla (Çocuk Koruma Kanunu madde 26/2),
  • Mahkemeler ve çocuk hâkimi, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan tedbirleri almakla (Çocuk Koruma Kanunu madde 26/4) görevlidir.
  • Çocuklar hakkında açılan kamu davaları, Kanunun 17. maddesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunla kurulan mahkemelerde görülür (Çocuk Koruma Kanunu madde 26/4).
  • Basit yargılama usulü, CMK madde 251/7 gereği suça sürüklenen çocuğun işlemiş olduğu suçlar bakımından uygulanmayacaktır[64].

Çocuk adalet sisteminde, görevli mahkeme belirlenirken önce fail sonra da fiile göre bir ayrım yapılmaktadır. Kural olarak 18 yaşından küçük çocukların işledikleri suçlarla ilgili davalarda görevli mahkeme; çocuk mahkemesi veya çocuk ağır ceza mahkemesidir. Ancak bu kuralın ÇKK madde 48’e göre çocuk mahkemelerinin bulunmadığı illerde çocuklarla ilgili davalar genel mahkemelerde görülmesi, ÇKK madde 17’ye göre çocukların büyüklerle birlikte suç işlemeleri halinde soruşturma ayrı yürütülmekle birlikte kovuşturma aşamasında davanın yetişkinlerin yargılandığı mahkemede birleştirilmesine karar verilebilmesi gibi istisnaları bulunmaktadır[65].

25 Temmuz 2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Bazı Kanunlarda Degişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 8. maddesi, CMK’nın özel yetkili ağır ceza mahkemelerini düzenleyen 250. maddesinde değişiklik yaparak çocukların bu madde hükümleri uyarınca kurulan mahkemelerde yargılanamayacaklarını ve bu mahkemelere özgü soruşturma ve kovuşturma hükümlerinin çocuklar bakımından uygulanamayacağını hüküm altına almıştır. Böylece çocukların CMK 250’ye göre kurulan özel yetkili mahkemelerde yetişkinlerle birlikte yargılanmasının önüne geçilmiştir. Ancak, yukarıda incelenen CKK’nın 17. maddesi diğer mahkemelerde çocuklarla yetişkinlerin birlikte yargılanmasına halen imkan vermektedir.

Çocuk mahkemelerinin temel görevi çocukların suç işlemesini önlemek olmadığı gibi bu mahkemeler, suça sürüklenen çocukların cezalandırılmasını da temel amaç olarak görmezler[66]. Çocuk mahkemeleri, yaptıkları etkili çalışmalar neticesinde topluma tekrar kazandırılmasını sağladıkları çocukların kendilerine iyi bir gelecek kurup tekrar suç işlemelerini önlenmeyi, bu çocukların suçu bir yaşam biçimi haline getirmelerinin önüne geçmeyi hedefler[67].

Çocuk mahkemeleri, suç sonrasındaki süreçte yer almasına rağmen adli süreçleri yürütme, müdahale oluşturma uygulamaları ve çocuk suçluluğunu anlama işlevleri ile çocuk yargılamasının parçalarından biri olmaktadır. Kolluk kuvvetlerinden sonra çocuğun geldiği yer olan çocuk mahkemeleri; suçu analiz etmede, suça neden olan faktörleri ele almada kritik öneme sahiptir. Çünkü çocuklara uygulanacak olan koruyucu ve destekleyici tedbir kararları, denetimli serbestlik tedbiri gibi alternatif yaptırımlar bu mahkemelerde sosyal çalışma görevlilerinin görüşleri ile şekillenmektedir[68].

c) SIKÇA YAPILAN HATALAR

Çocuk mahkemesi ve çocuk ağır ceza mahkemesinde sosyal çalışmacının önerilerinin hâkim tarafından yeterince dikkate alınmaması[69], suça sürüklenen çocuğun korunma ihtiyacını değerlendirmede sorun yaşanması[70], yaş küçüklüğünden kaynaklanan durumların değerlendirilmemesi[71], hapis cezasında gerekli indirimin yapılmaması veya yanlış yapılması[72], alınması gereken uzman hekim raporunun alınmaması[73], hapis cezasının ertelenmesi kararında yapılan hatalar[74] sosyal inceleme raporunun alınması ile ilgili yapılan hatalar[75] çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında yapılan hatalar[76] şeklinde hatalarla karşılaşılmaktadır.

Hakimlerin çocukları suça iten sosyolojik ve psikolojik nedenleri araştırmaması da bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ise hem adaletin tecellisini geciktirmekte hem suça sürüklenen çocuğun ıslah olmasını güçleştirmekte hem de korunmaya muhtaç çocuğun mağduriyetini arttırmaktadır.

Çocuk mahkemelerinin fiziki yapı ve düzenleme olarak çocuğa özgü yargılama ilkesine uygun olmadığı ve bu yapının ikincil travmalara neden olduğu belirtilmiştir[77].

Çocuk adalet sisteminin fiziki alt yapısına ilişkin bir diğer önemli sorun psiko-sosyal birimlerin her adliyede farklı şekilde yapılandırılmış olmasından kaynaklanmaktadır.

Sosyal inceleme raporunun nitelikli olarak yazılmasındaki en önemli engellerden biri de sosyal hizmet uzmanlarına “sosyal inceleme rapor”unu daha doğru yazabilmeleri amacıyla “ev incelemeleri”ni yapmalarını ve müracaatçıları daha iyi değerlendirebilmeleri için “resmi araç”ın temin edilmeyişidir. Sosyal hizmet uzmanları aile sistematiğini daha iyi anlayabilmek için suça neden olabilecek risk faktörlerini, ev ortamını ve aile üyelerini gözlemlemek zorundadır [78].

Uygulamada karşılaşılan en temel güçlüklerden biri ise sosyal çalışma görevlilerinin suça sürüklenen veya korunmaya ihtiyacı olan çocuklarla görüşme yaptıktan sonra söz konusu çocuklarla bir daha görüşme imkanının oldukça zor olmasıdır. Adliye içerisindeki sosyal hizmet uygulamalarında yaşanan en temel sorunlardan biri, dosyaların mevcut sosyal çalışma görevlilerinin iş yükünü aşırı derecede aşacak şekilde yoğun olarak gelmesi ve daha önceki vakaları değerlendirmeye ilişkin bir “takip sistemi”nin geliştirilmemiş olmasıdır[79].

 

  SONUÇ

Çocuk suçluluğu toplumun bir gerçeğidir. Bu gerçeğin nedenleri sosyolojik, psikolojik ve biyolojik etkenlerden kaynaklanmaktadır. Bu etkenlerin araştırılıp çözülmesi çocuk suçluluğunu toplumdan söküp atmanın en etkili yöntemidir.

Çocuğu ıslah edecek olanın asıl olarak cezalar değil ilkin anlamadığı bir şeyi ussal gelişimiyle anlayacak duruma gelmesi ve belki çevresindekilerden gördüğü sevgidir. Mahkemelerin de bu hususu göz önünde bulundurması ve cezalandırmayı buna göre yapması suça sürüklenen çocuğun ıslahında çok önemli rol oynamaktadır.

Türkiye’de çocuk adalet sistemine hakim olan anlayış, çocuğu merkeze almaktan ziyade daha çok suçu ve cezayı merkeze alan suç kontrol modelidir. Geleneksel yaklaşımın baskın olduğu bu sistemde hakim, savcı, infaz koruma memuru ve polis gibi toplumun güvenliğini ve huzurunu sağlayan meslek elemanları ön plana çıkmaktadır. Çocuğun haklarını koruyarak toplumla bütünleşmesine katkı sağlayacak psiko-sosyal müdahale meslekleri (sosyal çalışmacı, psikoterapist, pedagog) ise ikinci planda kalmaktadır[80].

Suça sürüklenen çocuğa verilecek ceza; SSÇ’nin onuruna yediremeyeceği, küçük düşüren bir yanı olmadığı için kabullenebileceği, rıza göstereceği ve aklına yatan bir ceza olmalıdır. Adalet, çözemeyeceği düğümü atmamalıdır prensibiyle hareket edilmelidir. Bu konuda onarıcı adalet anlayışı benimsenmelidir.

Suça sürüklenen çocuğun, cezası infaz edilirken başıboş ve toplumdan soyutlanmış bir şekilde bırakılmaması gerekmektedir. Bu nedenle psikoterapist, pedagog gibi kişilerin aktif bir şekilde ilgilenmesine uygun bir infaz ortamı oluşturulmalıdır. Aksi halde uygulamada genellikle yaşandığı gibi suça sürüklenen çocuklar yeniden suç işlemeye gayet meyilli olabilecektir. Korunmaya ihtiyacı olan çocukların ise yaşadıkları travmanın etkisinden çıkmaları kolay kolay mümkün olmayacaktır.

 

  KAYNAKÇA

Aile Sosyal ve Politikalar Bakanlığı, Çocuk Bakım Kuruluşlarında Çalışan Personele Yönelik İstısmar ile Mücadele Rehber Kitapçığı.

AKARCA Mehmet, Çocukların Ceza Hukukundaki Yeri ve Çocukların Korunması.

AKBULUT Berrin, Ceza Mevzuatında Çocuk ve Çocukların Yakalanması, Gözaltına Alınması.

ALTIPARMAK Cüneyd, 100 başlıkta Soruşturma Evresi, 11. B, Ankara: Seçkin yayınevi, 2019

ARSLAN Çetin, Ceza Muhakemesi Kanunu ve ilgili Mevzuat, 2.B, Bursa, Bursa: Bursa Barosu Yayınları, 2021.

ASLAN Yasin, “Çocuk Suçluluğu Hakkında Uluslararası ve Ulusal Hukuk Düzenlemeleri”, Ankara Barosu Dergi, 66/4, 2008, ss. 88-96.

BOZKURT M. İlyas, Mukaddime, 2. B, Bursa: Bozkurt Vakfı, 2014.

CANTER David,  Suç Psikolojisi, Çev. Defne Yazıcıoğlu, 1. B, İstanbul: Sola Unitas, 2020.

Düzce Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Kolluk El Kitabı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş,Görev ve Çalışma Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarihi: 13/04/2001.

ERÜKÇÜ Gamze ve Emrah Akbaş, “Türkiye’de Çocuk Mahkemeleri Uygulamalarına Eleştirel Bir Bakış”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 1/3, 2012, ss. 135-153.

EREM Faruk, Bir Ceza Avukatının Anıları, 6.B., Ankara: Sevinç Matbaası, 1969.

HAMMERBERG Thomas, ”Çocuklar ve Çocuk Adalet Sistemi: İyileştirmeye Yönelik Öneriler”, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, 1, 2009, ss 1-29.

İÇEL Kayıhan,  Çocuk Mahkemeleri Kanunu Üstüne Düşünceler.

KARATAŞ Kasım, Harun Aslan ve Adem Kılıç, “Türkiye’de Çocuk Polisinin Yapılanması Ve Görevleri Çerçevesinde Sosyal Hizmetin Yeri ve Önemi”, Toplum ve Sosyal Hizmet, 30/1, 2019, ss. 166-186.

KARATAŞ Zeki ve Aliye Mavili, “Çocuk Adalet Sisteminde Suça Sürüklenen Çocuklara Yönelik Uygulamalarda Karşılaşılan Sorunlar”, Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, Ekim-Aralık, 2019, ss. 1013-1044.

KEZER Ahmet, 30 Soru ve Yanıtta Seri Muhakeme Usulü ile Basit Yargılama Usulü, 1.B, Ankara: Adalet Yayınevi, 2019.

KILINÇ UÇAR Gülay, Çocuk Yargılamalarında Yapılan Tüm Hatalar ve Bozma Nedenleri,  Ankara: Adalet Yayınevi, 2020.

MUMCU Ahmet, Türk Ceza Hukuku’nda Suça Sürüklenen Çocuk Hakkında Güvenlik Tedbirleri, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2006.

ŞENSOY Naci, Çocuk Mahkemeleri, Hukuk ve Siyasi İlimler.

ÖNKAL Güncel ve  Özgür Sarı, Suçun Sosyolojisi Cezanın Felsefesi, 1.B,   Ankara: Nobel Yayınevi, 2013.

 

ÖZALP Ahmet, Suçlu Çocuk Algısı İngiltere ve Türkiye Örneğinde Karşılaştırmalı Kültürel Bir Çalışma, Konya: Çimke Yayınları, 2020.

ÖZDEMİR Hande, “Türk Hukukunda Çocukların Yargılanması”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2006.

 

Türkiye Barolar Birliği, Suça Sürüklenen Çocuklara Hukuki Yardım Eğitimci El Kitabı, 1. B, Ankara: TBB Yayınları, 2010.

YENİSEY F., NUHOĞLU A., Ceza Muhakemesi Hukuku Başvuru Kitabı, 6.B, Ankara: Bilge Basım Yayım,2020.

ZULLIGER Hans, Suçlu Çocuklar ve Çocuk Mahkemeleri, 1. B, İstanbul: Cem Yayınevi, 2013.

[1] M. İlyas Bozkurt, Mukaddime, s. 296.

[2] Ahmet Özalp, Suçlu Çocuk Algısı, ss. 173-174.

[3] Ahmet Özalp, s. 87

[4] Gülay Uçar Kılınç, ss. 27-28.

[5] Akarca, s. 2.

[6] Gülay Uçar Kılınç, s. 29.

[7] A.g.e, s. 29.

[8] A.g.e, s. 30.

[9] A.g.e, s. 30.

[10] Ahmet Özalp, s. 96-102

[11] Hans Zulliger , ss. 71-84.

[12] Özalp, s. 91.

[13] Türk Ceza Kanunu Madde 31: (1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.

[14] Turan, 2012, s. 48.

[15] Türk Ceza Kanunu Madde 32: “(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.”

[16] 2019 istatistik, s. XVI

[17] Hans Zulliger, s. 10.

[18] Bursa CMK, s. 56.

[19] Türk Ceza Kanunu Madde 32: “(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.”

[20] https://cte.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/istatistik/istatistik-4.pdf

[21] https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?kn=98&locale=tr

[22] https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/22420211427211062020170359HizmeteOzel-2019-bask%C4%B1-%C4%B0SA.pdf

[23] Gülay, s. 32

[24] Faruk Erem, s. 38.

[25] Çocuk Koruma Kanunu Madde 4: “(1) Bu Kanunun uygulanmasında, çocuğun haklarının korunması amacıyla;

  1. a) Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınması,
  2. b) Çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi,
  3. c) Çocuk ve ailesinin herhangi bir nedenle ayrımcılığa tâbi tutulmaması,
  4. d) Çocuk ve ailesi bilgilendirilmek suretiyle karar sürecine katılımlarının sağlanması,
  5. e) Çocuğun, ailesinin, ilgililerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde çalışmaları,
  6. f) İnsan haklarına dayalı, adil, etkili ve süratli bir usûl izlenmesi,
  7. g) Soruşturma ve kovuşturma sürecinde çocuğun durumuna uygun özel ihtimam gösterilmesi,
  8. h) Kararların alınmasında ve uygulanmasında, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun eğitimini ve öğrenimini, kişiliğini ve toplumsal sorumluluğunu geliştirmesinin desteklenmesi,
  9. i) Çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması,
  10. j) Tedbir kararı verilirken kurumda bakım ve kurumda tutmanın son çare olarak görülmesi, kararların verilmesinde ve uygulanmasında toplumsal sorumluluğun paylaşılmasının sağlanması,
  11. k) Çocukların bakılıp gözetildiği, tedbir kararlarının uygulandığı kurumlarda yetişkinlerden ayrı tutulmaları,
  12. l) Çocuklar hakkında yürütülen işlemlerde, yargılama ve kararların yerine getirilmesinde kimliğinin başkaları tarafından belirlenememesine yönelik önlemler alınması,

İlkeleri gözetilir.”

[26] Burçak Kaya, ss. 149-159; Naci Şensoy, Çocuk Mahkemeleri, Hukuk ve Siyasi İlimler, 1949, ss. 139-143.

[27] Kasım Karatas s. 175

[28] Kasım karataş s. 175-176

[29] Cüneyd Altıparmak, s. 40.

[30] Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği madde 6/1.

[31] Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği madde 6/1-a.

[32] Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği madde 6/1-b.

[33] Adli Kolluk El Kitabı, s. 4.

[34] A.g.e, s. 5

[35] Berrin Akbulut, Ceza Mevzuatında Çocuk ve Çocukların Yakalanması, Gözaltına Alınması, s. 573.

[36] A.g.m, s. 573

[37] A.g.m, s. 574.

[38] Centel-Zafer, s. 328’den akt. Berrin Akbulut, Ceza Mevzuatında Çocuk ve Çocukların Yakalanması, Gözaltına Alınması, s. 574.

[39] Birleşmiş Millet Havana Kuralları’nın  11.a maddesi özgürlüğü kısıtlanamayacak bir yaş

grubunun belirlenmesini ve bu yaş sınırının altındaki çocukların özgürlüğünün kısıtlanamayacağını

öngörmüştür. Bu düzenleme göz önüne alınırsa 12 yaşından küçük çocukların kimlik tespiti amacıyla bile olsa tutuklanamaması gerekmektedir.

[40] A.g.m, s. 576.

[41] A.g.e, s. 576.

[42] A.g.e, s. 5.

[43] Gamze, s. 140.

[44] Türkiye İstatistik Kurumu, 2017’den akt. Karataş, Aslan ve Kılıç, s. 183.

[45] Akdam, 2006, ss. 43-44.

[46] Zeki karataş

[47] Zeki karataş s. 1027

[48]Kolluk El Kitabı, s. 123.

[49] A.g.e, ss. 57-58.

[50]Çocuklarla ilgili özel hüküm

Madde 19 – Çocuklar bakımından yakalama ve ifade alma yetkileri aşağıdaki şekilde sınırlandırılmıştır:

  1. a)  Fiili işlediği zaman oniki yaşını doldurmamış olanlar ile onbeş yaşını doldurmamış sağır ve dilsizler;

1)   Suç nedeni ile yakalanamaz ve hiçbir suretle suç tespitinde kullanılamaz.

2)  Kimlik ve suç tespiti amacı ile yakalama yapılabilir. Kimlik tespitinden hemen sonra serbest bırakılır. Tespit edilen kimlik ve suç, mahkeme başkanı veya hâkimi tarafından tedbir kararı alınmasına esas olmak üzere derhâl Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir.

  1. b) Oniki yaşını doldurmuş, ancak onsekiz yaşını doldurmamış olanlar suç sebebi ile yakalanabilirler. Bu çocuklar, yakınları ile müdafiye haber verilerek derhâl Cumhuriyet başsavcılığına sevk edilirler; bunlarla ilgili soruşturma Cumhuriyet başsavcısı veya görevlendireceği Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yapılır ve aşağıdaki hükümlere göre yürütülür:

1)  Çocuğun gözaltına alındığı ana-baba veya vasisine bildirilir.

2)   Kendi talebi olmasa bile müdafiden yararlandırılır, ana-baba veya vasisi müdafi seçebilir.

3)   Müdafi hazır bulundurulmak şartı ile şüpheli çocuğun ifadesi alınır.

4)   Kendisinin yararına aykırı olduğu saptanmadığı veya kanunî bir engel bulunmadığı durumlarda ana-babası veya vasisi ifade alınırken hazır bulunabilir.

5)   Yetişkinlerden ayrı yerlerde tutulur.

6)  2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda yazılı suçlar büyüklerle beraber işlendiği takdirde soruşturma evresinde çocuklarla ilgili evrak ayrılır, soruşturmaları ayrı ayrı yürütülür.

7)  Çocukların kimlikleri ve eylemleri mutlaka gizli tutulur.

8)  Suçun mağduru çocuksa, bunlara karşı işlenen suçüstü hâllerinde, kovuşturulması suçtan zarar gören kimsenin şikâyetine bağlı olan fiillerde şüphelinin yakalanması ve soruşturma yapılması için şikâyet şartı aranmaz.

9)  Çocuklarla ilgili işlemler mümkün olduğu ölçüde sivil kıyafetli görevliler tarafından yerine getirilir.

10)   Çocuklara kelepçe ve benzeri aletler takılamaz. Ancak, zorunlu hâllerde çocuğun kaçmasını, kendisinin veya başkalarının hayat veya beden bütünlükleri bakımından doğabilecek tehlikeleri önlemek için kolluk tarafından gerekli önlemler alınır.”

 

[51] Cüneyd, s. 40-42.

[52] Ahmet Kezer, s.62, Gülay Uçar Kılınç s. 36.

[53] Berrin Akbulut, s. 581

[54] Agm s. 581

[55] Berrin Akbulut s. 578

[56] Agm s. 578

[57] Zeki Karataş, s. 1034.

[58] Mehmet Akarca, Çocukların Ceza Hukukundaki Yeri Ve Çocukların Korunması, s. 17.

[59] Adli Kolluk El Kitabı, s. 54.

[60] Ahmet Özalp, s. 172.

[61] A.g.e, s. 177.

[62] Gamze Erükçü, s. 140.

[63] A.g.m, s. 140.

[64] Ahmet Kezer, s. 105.

[65] Suça Sürüklenen Çocuklara Yardım El Kitabı, s. 148.

[66] Mehmet Akarca, s. 4.

[67] A.g.m, s. 4.

[68] Erükçü, Türkiye’de Çocuk Mahkemelerine Eleştirel Bir Yaklaşım, s. 154.

[69] Zeki Karataş, s. 1029.

[70] Zeki Karataş, s. 1030.

[71] Gülay Uçar Kılınç, s. 56.

[72] Kılınç, a.g.e, s. 80

[73] Kılınç, a.g.e, s. 90.

[74] Erükçü, a.g.m, s. 177.

[75] Kılınç, a.g.e, s. 231

[76] Kılınç, a.g.e, s. 256

[77] Erükçü, s. 178.

[78] Gamze, s. 145.

[79] Gamze, s. 147.

[80] Erükçü, a.g.m, s. 148.