Çin’in Ortadoğu Ekonomi Politiği- Örneğin Suudi Arabistan’la İlişkisi

Öz

Bu çalışma, Çin’in Ortadoğu’da oynadığı ekonomik ve siyasi rolü ele almakta ve Suudi Arabistan Krallığı ile ilişkilerine odaklanmaktadır. Çalışma, Çin’in Orta Doğu’da ne yaptığını ve neden yaptığını gözden geçiriyor. Pekin her zaman Orta Doğu’yu nispeten küçük bir bölge olarak gördü, ancak bugün Orta Doğu, Çin’in ulusal güvenlik hesaplamalarında her zamankinden çok daha geniş bir yer alıyor. Pekin’in Orta Doğu’ya benzeri görülmemiş ilgisi ve katılımı, bu faaliyetin itici gücünün ne olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Çin’in Orta Doğu’ya artan ilgisini ne açıklıyor? Bu çalışmanın sonuçları, Pekin’in ekonomik çıkarlarının ana motivasyon olduğunu ve Doğu Çin ve Doğu Asya lehine çok fazla eğilmemek için iç ve dış güvenlik politikalarını yeniden dengelemeye çalıştığını göstermektedir. Orta Doğu’ya artan ilgi ve katılım, bölgedeki enerji kaynaklarına artan bir bağımlılığı ve Çin’in Orta Asya ve ötesine “batıya gitme” çabalarını göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Çin ve Ortadoğu, Çin ve Suudi Arabistan, Ortadoğu politikası

Abstract

This study examines the economic and political role played by China in the Middle East and focuses on its relations with the Kingdom of Saudi Arabia. The study looks at what China is doing in the Middle East and why. Beijing has always viewed the Middle East as a relatively small region, but today the Middle East ranks much wider than ever in China’s national security calculations. Beijing’s unprecedented interest and involvement in the Middle East raises the question of what the driving force of this activity is. What explains China’s growing interest in the Middle East? The results of this study show that Beijing’s economic interests are the main motivation, and it is trying to rebalance its domestic, foreign and security policies in order not to lean too much in favor of East China and East Asia. The growing interest and participation in the Middle East indicate an increasing dependence on energy resources in the region and China’s efforts to “go west” to Central Asia and beyond.

Keywords: China and the Middle East, China and Saudi Arabia, Middle East policy

Giriş

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından Eylül 2013’te resmi olarak duyurulan yeni İpek Yolu Girişimi’nin başlatılmasıyla birlikte, Pekin’in Orta Doğu stratejisi, Çin’i Orta Doğu ve ötesine bağlayan İpek Yolu Kuşağı ve Deniz İpek Yolu’nun inşası için çok iddialı bir çabaya dahil edilmiştir. Ayrıca, Çin daha geniş güvenlik   katılımının Orta Doğu’daki her büyük ülkeyle iyi ilişkilere sahip tek dış güç olarak benzersiz konumunu zayıflatacağından korkuyor.

Ve Çin ile Suudi Arabistan arasında sağlam ekonomik bağlar, mütevazı ama samimi diplomatik ilişkiler ve sınırlı askeri etkileşimler üzerine inşa edilmiş- yaygın güvenlik işbirliği, Birleşik Devletler için mutlaka bir endişe kaynağı olmayacak. Bu işbirliği yararlı olabilir ve daha istikrarlı bir bölgesel ortama katkıda bulunabilir. Çin’in İran’la artan güvenlik işbirliğini çevreleyen ikilemler çoktur, ancak Basra Körfezi’nde Çin ve İran arasında ortak deniz askeri tatbikatlarına rağmen Pekin’in Tahran ile ittifak kurma taahhüdüne dair hiçbir gösterge yok. Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasında Orta Doğu üzerinde gerilim artsa bile, Çin muhtemelen bölge üzerinde “hegemonya” girişiminde bulunmayacaktır. Aksine, Orta Doğu’daki istikrarsızlık, Doğu Asya’da artan gerilimleri nihayetinde hafifletmeye yardımcı olabilecek daha büyük Amerikan ve Çin anlaşmaları için bir fırsat sağlayabilir.

Washington, kapsamlı bir stratejik düzeyde, Pekin ve Orta Doğu ile ilgili olarak iki bölümlü bir strateji benimsemelidir. Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri, Çin’i ve diğer Asyalı güçleri bölgesel istikrarı geliştirme çabalarına daha fazla dahil olmaya teşvik etmelidir. İkincisi, Washington ortaklarına bölgeye olan sarsılmaz güvenlik taahhüdü konusunda güvence vermelidir. Buradaki araştırma sorusu, Çin’in Orta Doğu’ya artan ilgisini ne açıklıyor ve bölgedeki katılımının sınırları nedir? Yanıtlardan biri, Obama’nın 2012’de ABD’nin dayattığı Asya’nın yeniden dengelenmesine Çin’in tepkisidir. Bir başka cevap da Ortadoğu’nun artan ekonomik önemi. Üçüncü cevap, bölgenin Pekin için çok daha jeostratejik hale gelmesidir.

1. Çin’in Orta Doğu’daki Çıkarları ve Hedefleri

Çin’in Orta Doğu’daki başlıca çıkarları arasında enerji, güvenlik, stratejik coğrafi hırslar ve iç istikrarla dış ilişkiler ve süper güç statüsünü güçlendirmek yer almaktadır. Pekin’in paralel hedefleri, enerjiye ve diğer kaynaklara erişimi sağlamak, ABD nüfuzunu dengelemek. Ancak doğrudan değil, Çin’in Uygur azınlığına manevi ve maddi desteği yasaklamak ve Çin’in Orta Doğu ülkelerinden bir süper güç olarak açık bir şekilde tanınmalarını istemektedir.[1]

  • Enerji Güvenliği

Pekin’in Orta Doğu’daki ana çıkarı, enerji kaynaklarına erişimin devam etmesi. Çin’in 1970’lerin sonlarından beri tanık olduğu istikrarlı ve dikkat çekici ekonomik büyüme, enerji ve diğer doğal kaynaklara olan ihtiyacını artırmıştır. 1993’te temiz enerji ithalatçısı haline gelen Çin için petrol giderek daha önemli hale gelmektedir. 1995’ten beri Orta Doğu, Çin’e ilk petrol ihracatçısı oldu. 2014’te önde gelen bir uluslararası ilişkiler gazetesinde yazan Çinli bir analiste göre: “Ortadoğu, Çin’e yapılan en büyük petrol ithalatı kaynağı olmaya devam edecek ve bu, Ortadoğu’nun Çin için stratejik önemi.” Petrol, şüphesiz, Çin’in Suudi Arabistan ve İran ile ikili ilişkilerinde önemli bir kaynaktır. 2012’de Suudi Arabistan, Angola ve Rusya’dan önce Çin’in ithal ettiği ilk petrol kaynağıydı ve İran dördüncü sırada yer almaktadır.[2]

Çin aynı zamanda doğal gazı ve emtiaları hedefliyor. Ayrıca Pekin, yatırım fırsatlarını yakalama ve altyapı projeleri için sözleşmeler arama ve Orta Doğu’da Çin ürünleri için yeni pazarlar açma konusunda aktiftir. Nitekim, 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından resmen başlatılan yeni İpek Yolu Girişimi, kapsamlılığı ile karakterize edilir ve görünüşe göre, hükümet ve özel şirketler ve bireysel Çinli iş adamları ile bölgedeki her türlü ekonomik faaliyeti ve katılımı kapsamaktadır.[3]

  • Coğrafi Strateji

Orta Doğu’daki ikinci en önemli Çin ilgisi, jeostratejik etkisini Asya-Pasifik bölgesindeki yakın çevresinin ötesine genişletme ve diğer büyük güçler veya bölgesel güçlerle ilişkiler geliştirme arzusudur.

Çin’in küresel bir güç haline geldiği varsayımına rağmen, Pekin hala öncelikle küresel varlığa sahip bölgesel bir güçtür. Ancak bu, Çin’in küresel çıkarlardan ve özlemlerden yoksun olduğu anlamına gelmez. Pekin dünya çapında giderek daha aktif hale gelirken, bazı bölgeler diğerlerinden açıkça daha önemlidir. İçinde bulunduğumuz yüzyılın başlarında, Ortadoğu, bol enerji kaynakları ve merkezi stratejik coğrafi konumu nedeniyle, Asya-Pasifik bölgesi dışında Pekin için dünyanın en önemli bölgesi olarak kabul edilebilir.

  • Batıya İlerleme

Çin ile Doğu Asya’daki komşuları arasında -Doğu ve Güney Çin Denizi’ndeki karasuları konusundaki anlaşmazlıklar da dahil olmak üzere gerginliklerin ortaya çıkmasıyla, Çinli analistler ve düşünürler jeostratejik durumu değerlendirmeye başladılar ve Pekin’in büyük stratejisini esas olarak doğuya odaklanarak yeniden değerlendirmeye başladılar. Pasifik’i Doğu’ya ve Batı’ya da bakan daha dengeli bir yaklaşımadır. Çin Komünist Partisi liderlerinin “fakir Çin ekonomisini modernize etmek için reform ve açıklık” politikasını benimsedikleri 1978’den bu yana Pekin, denizcilik alanındaki stratejik yönelimini, yani Doğu Asya kıyıları ve ötesini dikmiştir. O dönemde Hong Kong, Kore, Singapur ve Tayvan gibi Dört Kaplan olarak bilinen ülkelerin ekonomileri ile Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük iki ekonomisi gelişmiştir. Ekonomik reformların ilk otuz yılında, Guangdong ve Fujian gibi Çin’in doğu kıyısındaki eyaletler en büyük refah ve modernleşmeye tanık oldu. Bu gelişme, bölgesel olarak düzensizdi ve Çin’de ihmal edildi. Bu dengesizliği gidermek amacıyla Pekin, 1999’da resmen başlatılan Batı İl Kalkınma Programı’nın bir parçası olarak, Orta Asya sınırındaki batı illerinde altyapı geliştirmek için büyük meblağlar tahsis etti ve muazzam çabalar göstermiştir.

Bazı Çinli analistler, ABD kuşatma stratejisi Orta Asya ve ötesinde güçlü görünmediği için Çin’in batıya doğru ilerlediğini” öne sürdüğünü düşünmektedirler.[4]

  • İpek Yolu ve Stratejik Ortaklıklar

Bu öneri, 2013 yılında, Xi’nin İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ve Deniz İpek Yolu da dahil olmak üzere bir dizi üst düzey batı odaklı girişimin başlatıldığını kamuoyuna duyurmasıyla, Orta Asya ve Orta Doğu’daki eski Çin-Batı ticaret yolunun adını kasten alıntılayarak yaygın olarak desteklendi. Xi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Orta Asya’ya yönelik politikası üzerine Eylül 2013’te Kazakistan’ın en önemli üniversitelerinden birinde yaptığı konuşmada, yeni İpek Yolu fikrini ve bir dizi yeni Çin girişimini duyurdu. Ancak Batıya yönelik yaklaşımı, Çin’in 1990’lardan beri Orta Asya’ya yönelik stratejisinin bir devamı veya mantıksal uzantısı olarak görmek gerekir.[5]

Çinli analistler Orta Doğu’yu küresel bir kavşak noktası ve jeostratejik önemi büyük bir bölge olarak görüyorlar ve Pekin’deki araştırma merkezlerinin araştırmacılarının saflarına daha fazla Orta Doğulu analist eklediği bildiriliyor. Ayrıca, bölgede bildirilen devasa petrol rezervleri ve büyük Çin yatırımı, Orta Doğu’nun öneminin önümüzdeki yıllarda Pekin için artacağına işaret etmektedir.[6]

Sonuç olarak, Orta Doğu, yükselen Çin enerji talebi ve büyüyen ekonomik bahislerin kalıcı jeostratejik çıkarlarla birlikte olduğu bir zamanda, 1990’ların başından beri Pekin için önemi arttı. Çin’in bölgedeki ulusal çıkarları genişledikçe Pekin, açık ve ihtiyatlı bir ejderha stratejisi formüle etmiş gibi görünüyor, Çin, güvenlik katılımını artırmak veya diplomatik itibarını yükseltmek konusunda isteksiz olduğu için henüz resmi olarak açıklanmadı. Kısacası, Çin Orta Doğu’da kendini savunmasız hissediyor, ancak bölgede artan çıkarlarını nasıl koruyacağından emin değil. Bu bölüm, Orta Doğu’daki aşağıdaki Çin çıkarlarını ve paralel ulusal hedeflerini tanımladı. Enerji güvenliği ve ekonomik yatırım Pekin’in ana çıkarları gibi görünüyor ve Pekin’in buradaki amacı, bölgedeki kaynaklara ve pazara erişimi sağlamaktır.

2. Çin- Suudi Arabistan İlişkileri

1990 sonrası dönemde, Tiananmen olaylarını izleyen durgunluktan sonra birkaç yıl içinde Çin ekonomisi toparlandı. Deng Xiaoping Pekin’in reform ve dış dünyaya açıklık politikasını yeniden canlandırmayı başarmıştır. Bu yerli üretimin sonucu, Çin’in çok yüksek enerji iştahını tatmin edemedi. 1993’te Çin net bir petrol ithalatçısı haline gelmiştir. Suudi Arabistan gibi büyük petrol üreticilerinin Çin için önemi arttı ve Ortadoğu çok büyük jeo-stratejik öneme sahip bir bölge haline gelmiştir. Pekin’in Orta Doğu’daki etkisini artırma ve istikrarı sürdürme konusunda çok daha önemli bir çıkarı vardı. Bu da Çin’deki enerji güvenliğini ve ekonomiyi doğrudan etkilemiştir.[7]

Pekin’in artan katılımı karşılığında Riyad, Washington’un bölgeye olan bağlılığında bir düşüş olarak gördüğü şeyden endişe duymaya başlamıştır. Washington’un taahhüdündeki bu sözde düşüşün göstergeleri arasında ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesi, ardından 2012’de askeri olarak çekilmesi ve Afganistan’daki asker sayısındaki azalma yer almaktadır. Ayrıca Suudi Arabistan, Suriye’ye askeri olmayan müdahalesi, İran’la nükleer programı konusunda yaptığı müzakereler ve ABD’nin Ortadoğu’da demokrasiyi pekiştirme çağrısı dahil olmak üzere genel olarak Washington’un siyasi davranışından duyduğu hoşnutsuzluğu artırdı. Bu sorunlar hep birlikte Riyad’da Washington’un müttefik olarak uzun zamandır devam eden güvenilirliğine ilişkin şüpheleri artırmıştır. Suudi Arabistan için Çin, ABD ile sorunlu ortaklığına kısmi bir çözümdür. Çin dinamik bir ekonomisi, ideolojik ılımlılığı ve siyasi istikrarı olan büyük bir ülke, insan haklarına odaklanmıyor ve Suudi Arabistan’ın satın alabileceği silah sistemlerine önemli kısıtlamalar getirmiyor. Ayrıca, Pekin, 2000’li yılların ortalarından bu yana üst düzey Çinli liderlerin ziyaretlerinin sayısını artırarak Riyad’ın sevgisini kazanmaya çalışmaktadır. Örneğin 2006 ve 2009’da Çin Halk Cumhuriyeti eski Başkanı Hu Jintao’nun iki ziyaretidir.[8]

  • Çin ile Suudi Arabistan Enerji Alanında İşbirliği

Çin Halk Cumhuriyeti, Suudi Arabistan’ın enerji ve ekonomik ortağı olarak her zamankinden daha fazla öne çıkarken, ABD’nin önemi bu açıdan azalıyor gibi görünmektedir. Amerikalı uzmanlardan birine göre: “Amerika Birleşik Devletleri’nde petrole olan talep bir durgunluğa tanık olurken, Çin talebi güçlü bir şekilde artıyor ve artmaya devam etmesi bekleniyor.” Ayrıca Pekin, “enerji ortağı” olarak Riyad’ı Tahran’a tercih ediyor çünkü Suudi Arabistan daha az saldırgan ve daha güvenilir bir petrol tedarikçisi olarak görülmektedir.[9]

Suudi Arabistan, 2002’den beri Çin’e en büyük ham petrol ihracatçısı haline geldi ve Riyad, Pekin’e tekrar tekrar güvence verdi ve özellikle Başkan Hu’nun Şubat 2009’daki Riyad ziyareti sırasında Çin’in yapabileceği en yüksek seviyelerde verildi. Sürekli ham petrol tedarik etmesi için Krallığa güvenmektedir. Üst düzey bir Çinli diplomat ve eski Riyad büyükelçisi, Hu’nun krallığa ziyareti öncesinde Çin ile Suudi Arabistan arasındaki petrol işbirliğinin muhtemelen 50 yıl daha devam edeceğini kamuoyuna açıklamıştır.[10]

Saudi Aramco’nun başkanı ve CEO’su 2010 yılında gazetecilere verdiği demeçte, “Demografik ve ekonomik eğilimler, işaretlerin göstermeye başladığını, Çin’in büyüyen petrol pazarı olduğunu açıkça ortaya koyuyor.” dedi. Çin’in petrol ve diğer enerji kaynaklarına olan talebi artarken, ABD’nin talebi ve Avrupa’nın talebi dengelenmiştir. Nitekim Çin’in petrolü güvence altına almak için Suudi Arabistan’a olan bağımlılığı artmıştır. Çin’in Suudi petrolü ithalatı 1998’de küçük bir miktardan 2013 yılına kadar günde yaklaşık 1,1 milyon varile yükseldi. Buna karşılık, ABD’nin Suudi petrolüne olan bağımlılığı aynı dönemde günlük 1,5 milyon varilden 1,3 varile gerilemiştir. Çin-Suudi enerji işbirliği hızla büyüyor. Petrol sektöründeki işbirliğinin kapsamı, basitçe petrol ihracatından rafinaj gibi diğer alanlara doğru genişliyor. Doğal gaz ve hatta nükleer enerji dahil olmak üzere diğer enerji sektörlerinde de işbirliği artıyor. İkili ticaret ve yatırım da artmaktadır.[11]

Enerji alanında ikili işbirliği, Suudi petrolünün Çin’e sağlanmasıyla sınırlı olmadığı gibi, petrol sektöründeki işbirliğiyle de sınırlı değil. İşbirliği alanı çok daha geniştir. Nükleer enerjiyi de içerir. Bu gelişme iki nedenden ötürü ilgiyi hak ediyor: Nükleer güvenlik konusunda endişeler uyandırıyor ve nükleer silahlanma potansiyeli konusunda alarm veriyor. İki ülke, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla geliştirilmesi ve kullanılması konusunda iki ülke arasındaki işbirliğini artırmak için bir anlaşma imzalamıştır. Anlaşma, 15 Ocak 2012’de ÇHC Başbakanı Wen Jiabao Riyad’a yaptığı ziyarette imzalanmıştır. Anlaşma, elektrik santrallerinin bakımı gibi çeşitli konuları kapsıyordu. Araştırma-geliştirme reaktörlerinin yanı sıra nükleer yakıt sağlıyor. Bu anlaşma, Fransa, Arjantin ve Güney Kore ile benzer Suudi anlaşmalarının hemen ardından gelmiştir.[12]

Görünüşe göre Suudi Arabistan’ın nükleer enerjiye ilgisini çeken mantık iki bölüme dayanıyor: Birincisi, bu teknoloji büyük bir güce yakıştığı için bir gurur kaynağıdır. İkincisi ise Suudi Arabistan’ın mevcut hidrokarbon bolluğuna rağmen gelecekte bir noktada alternatif enerji kaynaklarına ihtiyaç duyabileceğine dair bir inanç var. Suudi Arabistan’ın stratejik bir füze sistemi edinme konusundaki açık hevesine rağmen Riyad’ın nükleer silah elde etme konusunda pek bir ilgisi yok gibi görünüyor ve bazı haberlere göre Çin’den şimdiden bir tane aldılar.

  • Çin ile Suudi Arabistan Ticaret ve Yatırım

Çin-Suudi ekonomik faaliyetleri enerji dışı sektörlere yayıldı ve sağlam ticaret ve yatırıma dönüştü. 1990’ların sonlarından bu yana Suudi Arabistan ve Çin, petrol ve diğer enerji sektörleri dışında ticarete her yıl milyarlarca dolar yatırım yaptı. Buna ek olarak, her ülke diğerine milyarlarca dolar değerinde önemli ekonomik yatırımlar yaptı. Örneğin, SABIC 2012’de Şangay’da yeni bir yüksek teknoloji bölgesi inşa etmek için 100 milyon dolar yatırım yapacağını duyurdu. 2009 yılında, China Railway Corporation, Mekke’de bir toplu taşıma sistemi inşaat projesi için bir sözleşme imzaladı. 1,8 milyar dolar değerindeki anlaşma, Hac mevsimi boyunca dünyanın dört bir yanından Müslümanların yıllık akışını idare edebilecek yerel bir ulaşım ağı kurdu. Yine 2009’da aynı şirket Suudi Eğitim Bakanlığı’ndan Krallık ‘ta 200 ilk ve ortaokul inşa etmek için bir milyon dolar değerinde bir sözleşme kazandı.[13]

  • Askeri ve Güvenlik İşbirliği

Çin-Suudi ilişkisini değerlendirmek zor. Dayanıklı görünürler, ancak sınırlı menzillerdedirler. Bir analist, Çin ile Suudi Arabistan arasındaki ikili askeri ilişkileri “belirsiz” olarak nitelendirdi. 53 Bununla birlikte, iki ülke, aralarındaki güvenlik ilişkisinin münhasır olmasa da karşılıklı olarak yararlı olduğunu düşünmektedir. Riyad, Çin’in Orta Doğu’daki güvenlik cephesine katılımını artırmakla ilgilenirken ve Pekin prensipte buna açık gözükürken, savunma ilişkileri şimdiye kadar ağırlıklı olarak Çin’in silah satışlarına odaklanmıştır.[14]

Suudi Arabistan, Basra Körfezi bölgesinde açık ara en büyük silah ithalatçısı. 1990’dan beri Pekin ile Riyad arasında açıklanan silah satışları ve alımları rekoru, özellikle ABD’den Suudi Arabistan’a yapılan silah satışlarıyla karşılaştırıldığında çok fazla şey içermemektedir. ABD ve Birleşik Krallık ithal Suudi silahlarının iki ana kaynağıydı. Örneğin Birleşik Krallık, yüksek performanslı bir askeri uçak sağlarken, ABD son yıllarda uçak ve helikopter satmıştır. Suudi Arabistan, 2005-2009 döneminde Birleşik Krallık’tan Suudi silah ithalatının yüzde 43’ünü, ABD’den yüzde 40’ını ve Çin’den Suudi silah ihracatının sadece yüzde 6’sını ithal etti.[15]

Son zamanlarda bir Amerikalı analist, “savunma alanında Çin-Suudi işbirliğinin artabileceğine” işaret etti. Bu değerlendirme, artan bir çıkar yakınlaşmasına dayanıyor gibi görünüyor. Hem Riyad hem de Pekin, giderek değişken bölgesel güvenlik ortamından endişe duyuyorlar ve ikili enerji işbirliğini genişletmeye yönelik ortak bir taahhüdü. ABD’nin geleceğine ilişkin endişeleri paylaşıyor. Orta Doğu ve Basra Körfezi’ndeki güvenlik taahhütleri. Bununla birlikte, Çin savunma ilişkileri büyük ölçüde silah satışlarına doğru eğilmiş durumda. Finansal tazminat ve jeostratejik etki, bu anlaşmaların arkasındaki itici faktörlerdir.[16]

Sonuç

Çin’in Suudi Arabistan ile ilişkilerinde ulusal güç diplomatik, ekonomik ve askeri araçları kullanmasının incelenmesi, Pekin hakkında büyük ölçüde olumlu bir imaj ortaya koymaktadır. Pekin, hedeflerine ulaşmak için çıkarlarını profesyonel bir şekilde destekleyerek şunları yaptı:

  • Suudi Arabistan’da enerji kaynaklarına erişimi sağlamak ve onlarla ekonomik ilişkilerini genişletmiştir,
  • Amerikan nüfuzunu dengelemek için Suudi Arabistan ile jeo-stratejik ortaklık kurmuştur,
  • Uygurlar da dahil olmak üzere Pekin’in ülkedeki Müslümanlara yönelik muamelesine yönelik eleştirilerin çoğunu bastırmıştır,
  • Suudi Arabistan’dan Çin’in yükselen bir süper güç olduğuna dair düzenli güvence almıştır.

Sonuç olarak, Suudi Arabistan’a yönelik Çin çabaları üzerine yapılan bir anket, Pekin’in Orta Doğu’daki stratejisinin Çin için şimdiye kadar büyük bir başarı olduğunu gösteriyor. Ancak, bu stratejinin sürdürülebilir olup olmadığına dair sorular ortaya çıkıyor. İkili enerji ve ekonomik ilişkiler, güçleri ve artan sağlamlıkları ile işaretlenirken, Çin ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ve askeri ilişkiler sırasıyla nispeten yüzeysel ve mütevazı. Jeostratejik düzeyde Çin, ikna gücüyle ABD’nin etkisini dengeliyor.

Pekin ve Riyad, desteklediklerinden çok neye karşı çıktıkları konusunda hemfikir. Sonuç olarak, iki hükümet Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı demokrasiler tarafından desteklenen “küresel politik standartlara muhalefet” konusunda birleşmiş durumda. Hem Çin Komünist Partisi hem de Suudi yönetici ailesi, ABD’nin insan hakları savunuculuğunu ve demokrasinin yayılmasını tehlikeli ve Arap Baharı’nın bir tehdit olduğunu düşünüyor. Ancak Çin ve Suudi Arabistan pek çok konuda farklılık gösteriyor. Örneğin Suriye ve İran. Ayrıca Riyad ile Pekin arasındaki “geleneksel dostluk ve stratejik yakınlaşma” ile ilgili resmi Suudi açıklamalarına rağmen, Çin’in “ne Suudi Arabistan’ın dostu ne de düşmanı” olmadığı konusunda net bir his vardır.

Pekin ve Riyad arasındaki işbirliği karşılıklı endişelere dayanıyor ve pratik gereklilikten kaynaklanıyor. Bu durum sürekli ekonomik işbirliğini desteklese de, mutlaka sağlam ve kalıcı bir stratejik ortaklık inşa etmek için sağlam bir temel oluşturmayacaktır.

Enerji işbirliği, ikili ilişkilerin temel taşıdır ve Pekin ve Riyad’ın çıkarları birbirini tamamlar: Çin Halk Cumhuriyeti istikrarlı, güvenilir ve uzun vadeli enerji rezervlerine sahip olmak istiyor ve Suudi Arabistan güvenilir ve dayanıklı bir ortak sağlamayı dört gözle bekliyor enerji alanında. Dahası, her rejim genellikle diğerinin siyasi sistemleri ve jeostratejik beklentileri konusunda rahattır. Hiçbir parti diğerini değiştirmeye çalışır ve bunu kendi iç istikrarına veya toprak bütünlüğüne bir tehdit olarak görmez.

Çin-Suudi güvenlik çıkarları da örtüşüyor. Diplomatik cephede, üst düzey Çinli liderlerin Suudi Arabistan’a ziyaretlerinin şu anda askıya alındığı göz önüne alındığında, ilişkiler nispeten istikrarlıdır. Ancak Çin’in bölgedeki çok sınırlı askeri gücü, Çin’in Orta Doğu ve Suudi Arabistan’a yönelik stratejisinin bir parçası olarak kullanılan en zayıf araç olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, iki ülke, bu kayda değer sınırlı güvenlik işbirliğinin sürdürülmesinde karşılıklı bir fayda görüyor. Suudi Arabistan, Çin ile savunma ilişkilerini güçlendirme konusunda iyimser görünürken, Suudi Arabistan’ın ABD’nin Suudi Arabistan ve Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerine olan güvenlik taahhüdünde önemli bir düşüş olmaksızın niteliksel bir artışa tanık olması pek olası değildir. Üstelikle, Çin savunma teşkilatı, aynı türden yüksek teknoloji silahlarını aynı uyum düzeyine sahip olarak sağlayamaz veya Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanan savaş ve harekât uzmanlığıyla eşleşemez.

Temkinli ejderha stratejisi, Pekin’in güvenlik ilişkilerinin kalitesini iyileştirmekten çekineceği anlamına geliyor. Ancak Çin, önemli özel silah sistemlerinin, yani ABD’nin tedarik etmek istemeyebileceği önemli bir tedarikçisi olmaya hazırdır. Bu sistemler, Pekin’in Riyad’a tedarik ettiği bildirilen orta menzilli balistik füzeleri ve insansız hava araçlarını kapsamaktadır.

Kaynakça

[1] Alagöz, E. A. (2019). İç İstikrar, Refah ve Güç Hedefleri Ekseninde Çin’in Orta Doğu Politikası. Güvenlik Stratejileri Dergisi15(29), 79-113.

[2] İSTİKBAL, D. REJİMİN MEŞRUTİYETİ VE ENERJİ GÜVENLİĞİ: ÇİN KOMÜNİST PARTİSİNİN ENERJİ POLİTİKALARI/Legitimacy of The Regime and Energy Security: Chinese Communist Party’s Energy Policies. Uluslararası Ekonomi İşletme ve Politika Dergisi3(1), 49-68.

[3] Zha, D. (2016). Debating China’s Energy Security: Competing Thoughts and Policy Options. China Quarterly of International Strategic Studies2(02), 219-238.

[4] Al-Rawashdeh, D. M. S., & AL-Qatatsheh, M. H. (2017). China’s strategy in the Middle East (The Silk Road Project). IOSR Journal Of Humanities And Social Science (IOSR-JHSS) Volume22, 37-51.

[5] Tekir, O., & Demir, N. (2018). Ekonomik ve Siyasal Bir Araç Olarak Yeni İpek Yolu Projesinin Küresel Sisteme Etkileri. Sosyoekonomi26(38), S.201

[6] Şenay, B. (2002). “ORTA DOĞU ARAŞTIRMALARI BİRİNCİ DÜNYA KONGRESİ” ve ALMANYA’DA ORYANTALİST ÇALIŞMALAR. Marife Dini Araştırmalar Dergisi2(3), S.245

[7] YALIN, T., & ÇETİNBAKIŞ, M. UYANAN DEV ÇİN’İN YAPISAL VE EKONOMİK DÖNÜŞÜM SÜRECİ. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi17(3), 123-145

[8] Dorsey, J. M. (2016). China and the Middle East: Venturing into the maelstrom. S. Rajaratnam School of International Studies.

[9] Andrew.S; Alireza.N. (2016). CHİNA İN THE MİDDLE EAST-THE WARY DRAGON. RAND Corporation, California. S.33

[10] Andrew.S; Alireza.N. 2016: 25

[11] Karaca, R. K. (2012). Çin’in Değişen Enerji Stratejisinin Dış Politikasına Etkileri (1990 2010). Uluslararası İlişkiler Dergisi9(33), 93-118.

[12] Andrew.S; Alireza.N. 2016: 29

[13] Andrew.S; Alireza.N. 2016:.31

[14] Andrew.S; Alireza.N. 2016: 43

[15] Pirinççi, F. (2011). ABD-SUUDİ ARABİSTAN SİLAH ANLAŞMASI. Middle Eastern Analysis/Ortadogu Analiz3.

[16] Andrew.S; Alireza.N. 2016: 45