BİR DEVLETE KARŞI KAZANILAN İKLİM ZAFERİ: URGENDA İKLİM DAVASI

Eren AL

Eren AL

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Devletler küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadele için uluslararası anlaşmalar yapmakta ve önlemler almaktadırlar. Bu anlaşma ve önlemlerin çoğalması ile doğru orantılı olarak devletlere yüklenen yükümlülükler de artmaktadır. Bunun sonucunda gerekli önlemleri almayan devletlere karşı, bu devletleri harekete geçirmek amacıyla açılan iklim davaları özellikle Paris İklim Anlaşması’ndan sonra daha da artmıştır (Açımuz, 2022, s. 343).

Urgenda İklim Davası 2015 yılında Urgenda Vakfı ve 866 Hollanda vatandaşı tarafından Hollanda Devleti’ne karşı açılmıştır. Devletin iklim değişikliğine yönelik gerekli önlemleri almadığı ve özen yükümlülüğüne uymadığı öne sürülmüştür (Axel Gosseries, 2019). Bu dava her ne kadar açılan ilk iklim davası olmasa da iklim değişikliği konusunda haksız fiile dayanarak bir devlete karşı kazanılan ilk davadır.

Hollanda Devleti 2020 yılı için emisyon azaltım hedefini 1990 yılındaki emisyon değerine kıyasla %20 olarak belirlemiştir. Urgenda İklim Davasında davacılar devletin bu azaltım hedefini az bularak mahkemeden bu hedefin %40, mümkün olmazsa, en az %25 olarak revize edilmesi yönünde hüküm kurmasını talep etmişlerdir. (Açımuz, 2022, s. 351). Urgenda, Hollanda Devleti’nin, Hollanda Medeni Kanun’u Kitap 6 Bölüm 162 ve AİHS m. 2 ve m. 8 uyarınca kendisine karşı hukuka aykırı davrandığı iddia etmiştir (Axel Gosseries, 2019). Hollanda Devleti’nin, AİHM madde 2 ve 8’de düzenlenen hakları ihlal ettiğinin kabulü ancak iklim değişikliğine karşı yeterli derecede önlem alınmamasının bu haklara müdahale teşkil etmesi durumunda söz konusu olabilecektir (Açımuz, 2022, s. 354). İklim değişikliğinin etkilerinin kişiler ve çevre üzerindeki etkilerinin belirlenmesinde Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) ait raporlardan ve yerel raporlardan yararlanılmıştır (Açımuz, 2022, s. 354).

Urgenda kararında mahkemenin değerlendirmelerine göre iklim değişikliğinin varlığı ve bunun sonucunda ortaya çıkacak olan etkilerin, tehdit oluşturup oluşturmadığı konusunda herhangi bir tereddüde yer yoktur. AİHS md. 2 kapsamında yaşam hakkına yönelen “yakın” bir tehdidin varlığı aranmaktayken buradaki “yakınlık” için kişilerin doğrudan tehdit altında olması yeterlidir. Bu sebeple iklim değişikliğinden kaynaklanan tehditler de bu kapsam değerlendirilmiştir. Ayrıca AİHS md. 8 bakımından da yukarıdaki durum geçerli olup iklim değişikliğinin etkisiyle yaşanabilecek doğal afetler için AİHS md. 8 uygulama alanı bulacaktır (Açımuz, 2022, s. 354).  Bunun sonucunda, devletlerin iklim değişikliği karşısında önlem almaması halinde bu maddelere başvurulabilecektir. IPCC’nin yayınlamış olduğu raporlara göre bilinebilir ve engellenebilir bir gerçek olan iklim değişikliği, sera gazı salınımının uluslararası standartlara ve anlaşmalara uygun olarak azaltılması ile önlenebilecektir. Devletlerin buna uymaması ve gerekli önlemleri almaması özen yükümlülüğüne aykırılık oluşturur (Açımuz, 2022, s. 355).

Hollanda Devleti önceki yıllarda 2020 yılı itibariyle sera gazı salınımını %30 oranında azaltım hedefi bulunmaktayken 2011 yılında bu hedefini %20 olarak aşağı yönlü değiştirmiştir (Axel Gosseries, 2019). Zamanla sera gazı salınımının küresel ısınmaya etkileri ve sonuçları ile ilgili edinilen bilgiler artmakta olup Hollanda Devleti, 2020 yılı hedeflerinde almış olduğu bu aşağı yönlü değişim kararının hiçbir bilimsel bir dayanağı bulunmamaktadır (Axel Gosseries, 2019).

Sonuç olarak, mahkeme yukarıda verilen bilgilerden yararlanarak Hollanda Devleti’nin sera gazı emisyonlarında 2020 yılı itibariyle %25’ten daha düşük bir azaltımı hedefleyerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. ve 8. maddeleri gereğince özen yükümlülüğüne aykırı davrandığına karar vermiştir. Hollanda Devleti’nin sera gazı emisyonlarını 1990 yılına kıyasla 2020 yılında en az %25 oranında azaltmasında zorunlu olduğuna hükmedilmiştir (Axel Gosseries, 2019).